İstanbul Aile Hekimliği Derneği (İSTAHED) Bilim Komisyonu Üyesi Uzm. Dr. Gülşah Keçebaş, "Dünya Antibiyotik Farkındalık Haftası" dolayısıyla yaptığı açıklamada antibiyotiklerin tarihsel yolculuğunu, modern tıbba katkılarını ve bugün karşı karşıya olduğumuz direnç sorununu anlattı.
Uzm. Dr. Keçebaş, enfeksiyon hastalıklarının 19. yüzyıl sonuna kadar insanlık için büyük bir tehdit olduğunu belirterek şunları söyledi:
"Bir zamanlar, basit bir zatürre ya da boğaz enfeksiyonu ölüm fermanı demekti. 19. yüzyılın sonunda dünyanın dört bir yanında insanlar, görünmez düşmanlar mikroplar karşısında çaresizdi. Cerrahlar eldiven kullanmadan ameliyat yapıyor, doğum yapan kadınların yarısı enfeksiyon nedeniyle kaybediliyordu. Mikroskoplar yeni yaygınlaşıyor, mikrop teorisi temkinli biçimde anlatılıyordu. Henüz kimsenin elinde mikropları durdurabilecek bir silah yoktu."
Açıklamasında Fleming'in keşfinin önemine dikkat çeken Keçebaş, "1928, Londra Bir Eylül sabahı, Londra'daki St. Mary's Hastanesi'nin laboratuvarında çalışan İskoç bakteriyolog Alexander Fleming, bir Petri kabını incelerken tuhaf bir şey fark etti: Mantar bulaşmış kültürün etrafında bakteriler ölmüştü. Fleming bu basit ama devrimsel olayı 'Penicillium notatum' adlı mantarın salgıladığı bir maddenin bakterileri öldürmesine bağladı. Adını penisilin koydu ve tıp tarihinin yönü değişti. Penisilini klinik kullanıma sokmak yıllar aldı, ancak 1940'larda Florey ve Chain'in katkılarıyla II. Dünya Savaşı'nın en sessiz kahramanına dönüştü. Hatta 'Penisilin, mermiden daha çok hayat kurtardı' sözü o dönemin etkisini özetler." dedi.
1940-1970 yıllarının "antibiyotiklerin altın çağı" olarak anıldığını vurgulayan Keçebaş, antibiyotiklerin tıpta devrim yarattığını şöyle anlattı:
"Streptomisin, tetrasiklin, eritromisin, sefalosporinler… Her biri farklı bakterilere karşı umut oldu. Pnömoni, menenjit, frengi, tüberküloz ölüm cezası olmaktan çıktı. Cerrahi girişimler artık güvenliydi; sezaryenler, organ nakilleri, kemoterapiler mümkün hale geldi. Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre antibiyotiklerin devreye girmesiyle enfeksiyon ölümleri %80'in üzerinde azaldı, yaşam süresi onlarca yıl uzadı."
Direncin beklenen fakat geciktirilebilir bir tehlike olduğunu söyleyen Uzm. Dr. Keçebaş, Fleming'in Nobel konuşmasındaki sözlerini hatırlattı:
"Fleming 1945'te 'İnsanlar bilinçsizce penisilin kullanırsa mikroplar direnç kazanacak' demişti. Ne yazık ki kehanet gerçek oldu. Antibiyotiklerin aşırı ve yanlış kullanımı bakterileri eğitti. Dirençli suşlar yayıldı, basit enfeksiyonlar tekrar ölümcül hale gelmeye başladı. Günümüzde antimikrobiyal direnç yılda 1,2 milyondan fazla insanın doğrudan ölümüne neden oluyor."
Uzm. Dr. Keçebaş bakterilerin direnç geliştirme sürecini şöyle aktardı:
"Bakteriler genetik miraslarını ustalıkla korur. Direnç genlerini başka bakterilere aktarabilirler. Tarımda ve hayvancılıkta antibiyotiklerin kontrolsüz kullanımı bu döngüyü hızlandırır."
"Bugün basit bir idrar yolu enfeksiyonu bile çok ilaca dirençli bakteriler yüzünden haftalarca sürebiliyor. Kanser hastaları, organ nakli hastaları, yeni doğanlar ve yaşlılar için bu enfeksiyonlar ölümcül hale gelebiliyor. Eğer yeni antibiyotikler geliştirilmez ve bilinçli kullanım yaygınlaşmazsa, 2050'de her yıl 10 milyon insan direnç nedeniyle ölebilir." uyarısında bulundu.
Türkiye'nin bu mücadelede aktif rol aldığını belirten Keçebaş, ülkemizin son yıllardaki gelişimini ise şöyle özetledi:
"2003'te Sağlık Bakanlığı'nın Akılcı İlaç Kullanımı politikasıyla reçetesiz antibiyotik satışı sınırlandırıldı. Türkiye, OECD ülkeleri arasında en yüksek antibiyotik tüketim oranlarından birine sahipken, 2011'de reçetelerin %35'i antibiyotik içeriyordu; 2022'de bu oran %24'ün altına geriledi."
Ayrıca ULUSAL AMR Sürveyans Programı ile bakteriyel direnç verilerinin düzenli takip edildiğini vurgulayan Keçebaş, "E. coli ve Klebsiella pneumoniae gibi bakterilerde karbapenem direncinin bazı merkezlerde %5'in altına düşmesi alınan önlemlerin sahadaki etkisini gösteriyor." dedi.
Açıklamasının sonunda toplumun tüm kesimlerine çağrıda bulunan Uzm. Dr. Gülşah Keçebaş, şu ifadeleri kullandı:
"Antibiyotikler insanlığın en parlak keşiflerinden biridir ama yanlış kullanıldığında kendi mucizesini tüketen bir armağandır. Tarih bize şunu öğretti: Her mucize, akılla korunmadıkça sonsuza dek sürmez. Bu yüzden her reçete bir sorumluluk, her ilaç bir karardır. Antibiyotik Farkındalık Haftası sadece bir hatırlatma değil; tıbbın bu sessiz kahramanlarını koruma çağrısıdır."