7 Kasım 1980 Cuma günü. Ege Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde günün sonuna yaklaşıyoruz. Hocamız Prof. Dr. Şadan Gökovalı dersin ortasında bir duyuru yaptı:
“Arkadaşlar Gazete İzmir diye yeni bir gazete yayına başladı. Orada çalışmak isteyen dersten sonra yanıma gelsin.”
Son sınıf öğrencileriyiz. Derste 20-25 kişi kadarız. Ortalarda oturuyorum. Bir ayağımı masanın dışına attım. Ders biter bitmez fırlayacağım. Serde üniversitenin atletizm takımında olmak var. Mehmet Yurdadön’lerin birinci olduğu üniversitelerarası yarışta 10 bin metrede ilk 10’a giriyoruz. Herkesten önce hocaya varırız!
“İyi günler”in ortasında Şadan Hoca’nın önünde bittim. “Hayırdır” deyince duyurusunu anımsattım, gülümsedi! “Tamam” dedi, “Pazartesi haber müdürü Levent Bimen’i gör” Sonra duraladı, “Ama pazartesi 10 Kasım, salı sabah git” dedi.
Saymadım, kaç zaman sonra 11 Kasım salı sabahı geldi. Levent Bimen, birkaç dakikalık konuşmanın ardından, “Çıkar üstünü, geç başla” dedi.
***
O an dün gibi... İşte ilk adımı atmıştım. Büyük bir hayalim gerçekleşmişti. Bundan sonrası bendeydi. O yıl iki hedef edinmiştim:
- Üniversiteyi birinci bitirmek.
- Gazetecilikte tutunmak.
Esnaf ve KOBİ yeni müşterilere Kazancını Katla kampanyası!
Türkiye İş Bankası
1981’de ikisini de gerçekleştirince uyarıda bulundum kendime:
“Ulan Balbay sakın başardım falan demeye kalkma. Bu senin yapabileceklerini artırmalı!”
Gazetecilik kökenli yazar Gabriel Garcia Marquez’in şu sözünü telefon rehberimin başına yazmıştım:
“Gazetecilik dünyanın her ülkesinde güzeldir. Ama en iyi ülkenin başkentinde yapılır!”
İzmir’de 9 yıllık gazetecilikten sonra 1989 Ankara, 1991 İstanbul, 1993 Ankara, 2009-2013 arası Silivri derken 45. yıla geldik. İlkokul üçten tarlaya mezun olan annemin çocukluğumuzda yeri geldikçe üstüne basa basa söylediği şu söz meslek ve yaşam rehberim oldu:
“Cahilin başucunda olacağınıza, okumuşun ayakucunda olun!”
Kamyon şoförü babam bize Anadolu’yu, ülkeyi sevdirdi. Gittiği yerleri ballandıra ballandıra anlatırdı. Biraz uzun anlatırsa annem Torosların diliyle çıkışırdı:
“Özendirme. Onların boynu gıravetli olcek!”
Bu mayayla bizim Soros’ların çocuğu olacak halimiz yok ya, Torosların çocuğu olduk!
Babamın yol aşkı, bende dünyayı gezme duygusunu büyüttü. 80 ülke gezdim, tüm coğrafyalarda karşıma iki kişi çıktı:
Atatürk, Nâzım Hikmet!
Atatürk’ün dünya liderliğini beş kıtada yaşamak ayrı bir zenginlik oldu.
1993’te başlayan köşe yazarlığını Silivri’de de bırakmadım. Toplam 12 bin kadar köşe yazısı... Kitap sayısı da bu yıl anca 65’i bulacak, yaşım kadar olacak.
***
1 yılı Gazete İzmir’de, 4 yılı Milliyet’te, son 40 yılı Cumhuriyet’te geçen 45 yılda her yazımızın, her sözümüzün, her kitabımızın dimdik arkasında olabilmek...
Eğilmeden bükülmeden bugüne gelebilmek...
“Kalem” sözcüğünün içindeki “kale”yi kimseye teslim etmemek, “kale-m” diyebilmek...
Mahpusluğun bitiminde dostlarını, sevenlerini, “Sizi yola baktırdım ama yere baktırmadım” diye selamlayabilmek...
Bütün bunların muhasebesini yaparken “yaptıklarım” diye değil de “daha yapacaklarım” diye söze başlayabilmek...
Yurt sevgisini yaşam biçimi yapıp “Bu ülkeden aldıklarınla değil, ülkeye verdiklerinde doy” sözüyle üretmeye devam edebilmek...
Tükenmeyen kaynak Türkçenin, içinde ses bayrağı gibi dalgalandığını hissedebilmek...
İşte bütün servetim!
Şarkı diyor ya, “Şu yalancı dünyaya yeniden gelebilsem, seni bir ömür değil bin ömür sevebilsem”.
Böyle bir aşk bizimki!
