Prof.Dr.Alaeddin YALÇINKAYA


ABD’nin Tutarlı Tuzakları, Zelensky’nin Geç Uyanışı

ABD’nin Tutarlı Tuzakları, Zelensky’nin Geç Uyanışı


Zelensky’nin adeta tokatlanarak Beyaz Saray’ı terk etmek zorunda kalması ne kendisi ne de ülkesi için ciddi bir politik kırılma olmayıp yılların oyununu dürüst ifadesidir. ABD’nin Ukrayna politikalarının, her daim tutarlı kumpasları bulunduğu halde Kiev’dekiler bunu zamanında okuyamamışlardır. Soros fonlamasıyla meydanlarda bağrışan halk büyük dolduruşa geldiklerini geç anlamıştır. Renkli devrimler diye yutturulan tezgahlarda rol almış arkadaşımız, konu gündeme geldikçe “ama biz kendi isteğimizle sokaklara çıktık” tesellisiyle kompleksten kurtulmaya çalışmaktadır.

Zelensky ve destekçilerinin aslında savaş başlamadan uyanması için çok sebep vardı. Hatırlayalım: Ukrayna yönetimi NATO’ya üyelik risklerini düşünürken özellikle İngiltere ve ABD “bağımsız devletsiniz, istediğiniz örgüte de NATO’ya da üyelik hakkınız var, arkanızdayız” gazları vermekteydi. Rusya kuşatmasında Zelensky, “madem arkamızdasınız şimdiden destek verin de Ukrayna olmasın” benzeri taleplerine kulaklar tıkanmıştı, fakat iç ve dış medya dumanından gözler görmüyordu. Çatışma başladıktan sonra ABD’nin “aptal başkanı” gerçekten 350 milyar doları verdi mi, niçin verdi? Para verilirken müesses nizam neredeydi?d

Biden’ın Ukrayna’ya son “iyiliği” uzun menzilli füzeleri kullanılma izniydi. Daha önce Ordu Taktik Füze Sistemlerini (ATACMS) Ukrayna’ya yerleştirildiği halde kullanım izni verilmemişti. Beyaz Saray’dan ayrılma aşamasındaki başkanın, ABD müesses nizamının bu kararını uygulaması, Ukrayna’ya son iyiliği zannedildi. Halbuki aynı kararla ABD görevlilerinin ayrılması istendi. Bunun anlamı füzeler kullanıldığında Rusya karşı saldırıya geçecek, Ukrayna halkı ölecek, şehirler tahrip olacak, fakat ABD görevlileri canını kurtaracaktı. “Ukrayna halkı ölecekse niçin bu füzeler kullanılsın” itirazları cılız kaldı, ne Zelensky ne de halk uyandı. Bu silahların aslında kendilerini vuracağını, büyük bir kumpasın basit piyonu oldukları anlaşılmadı.

Rusya karşısında Ukrayna’nın bugün geldiği aşamayı, Beyaz Saray’daki başkan değişikliğiyle açıklamak kesinlikle yetersizdir. Bu süreçte Rusya’nın yıkıcı saldırılarını, yayılmacı stratejilerini de mazur görmek mümkün değildir. Fakat asıl dikkate alınması gereken Rusya-AB ilişkilerini özellikle Almanya’yı hedef alan ABD-İngiliz stratejileridir ki Atlantik’in her iki yakası açısından başarıyla uygulanmıştır. Küresel politikaları yönlendirecek Alman-Rus işbirliği, en az bir nesil daha düşmanlığa dönüşmüş, Kuzey Hattı hâk ile yeksân olmuş, AB çok daha pahalı Atlantik kaynaklarına mecbur kılınmış, ekonomisi yerlerde süründüğünden ABD askerine “çek-git” diyecek mecâli kalmamıştır. Başından beri izlendiği üzere Brexit sonrası “İngiltere-Almanya” kapışması, “Rusya-Ukrayna” görünümü altında gerçekleşmiştir.

Ukrayna krizinin çöüzümünde İngiltere’nin ABD yerine AB ile işbirliğini tercih edeceğin zannetmek tarih, coğrafya, strateji bilgisizliğinden kaynaklanmaktadır. Ana karadan ayrı bir Avrupa ülkesi olan İngiltere gücünü, Avrupa’yı, AB’yi kullanmaktan almıştır. Öyle ki Brexit sonrası AB patronları “oh be, kurtulduk” sevincini yaşamış, geçen sürede yaşananlar İngiltere’yi kara Avrupasından uzak tutmaya çalışan DeGaulle’ü haklı çıkarmıştır.

İngiliz başbakanı Starmer’in adı Keir, “karanlık ve düşünceli” anlamına gelmekte olup esasen bu vasıflar, İngiliz politikalarının temelini oluşturmaktadır. Brexit sonrası AB ile ilişkileri yeninde düzeltme stratejisi izleyen Starmer, Ukrayna’yı da kurtarıcı rolüne soyunmaktadır. Ancak bunu yaparken kesinlikle Zelensky’yi döven Trump’ı hedef almamakta, okyanusun öbür yakasıyla insicamını şöyle tanımlamaktadır: “ABD ile İngiltere arasındaki ilişki, dünyanın herhangi iki ülkesi arasındaki en yakın ilişkidir; savunmamız, güvenliğimiz, istihbaratımız dünyanın başka hiçbir yerinde görülmeyen bir şekilde birbirine bağlıdır.” Yani Londra merkezli bir barış masasından çıkacak çözümün muhtemel unsurları her an ihlal edilecek bir ateşkesin ötesine geçemeyecektir. Kırım konusu kenara bırakılacak, Rusya kontrolündeki Ukrayna topraklarında Moskova’nın etkin olduğu geniş özerk yönetim birimleri oluşturulacak, en önemlisi ABD-İngiliz kontrolü dışında AB-Rusya yakınlaşmasını imkansız kılacak bir ortam oluşturulacaktır. Soğuk savaş döneminin tampon bölgeleri gibi. Almanya’nın savunma bütçesini daha fazla artırması istenmektedir, fakat kullanımı NATO üzerinden Atlantik patronlarında olacaktır.

2005’te kaleme aldığımız “Rus Jeopolitiğinin Ertelediği Sorun: Kırım” gerçeği, sadece Rusya için değil fakat küresel politikalarda Atlantikçiler açısından da vazgeçilmezdir. Kara Avrupasını sıkıştırmak, Türkiye dahil Balkanları, Orta Doğu’yu cendereye almak için ABD’nin güçlü bir Rusya’ya ihtiyacı vardır. Kırım olmadan, güçlü bir Rusya mümkün değildir.

Sovyet sonrasında bölgenin kendi dinamikleri içinde Kırım sorunu da çözülmüştü. Sivastopol hukuken Ukrayna egemenliğinde fiilen uzatmalı kiralamalarla Rusya’nın olacaktı. Aynı şekilde 70 yıllık komümizmden kurtulmuş olan mesela Gürcistan’da da demokratik kültür ve kurumlaşma kendi şartlarında emekleme dönemini geride bırakmıştı. Fakat bu coğrafyada istikrar, hele hele katılımcı rejim hiç arzu edilmemektedir. Renkli devrimler makyajıyla bu doğal gelişme Soros aracılığıyla yok edildi.

Rus-Alman işbirliği ile gerek Atlantikçi stratejilere gerekse küresel Siyonist sermayeye rağmen gelişen ekonomik ve siyasi yapılaşma da son derece tehlikeliydi. AB-Rusya doğalgaz ticaretinden doğan sinerji, sadece Trump için tahammülsüzlük sebebi değildir. Çatışmalar devam ederken Baltık’tan geçen boru hattı, İngiliz-Amerikan operasyonuyla ortadan kaldırılırken Beyaz Saray’da Biden vardı. Biden “kim vurmuşsa vurmuş, iyi olmuş” laflarıyla bu stratejik hamleyle ilgisiz görünse de Kuzey hattının imhası Atlantikçi politikalar açısından dönüm noktası niteliğindeki darbedir.

ABD’nin Ukrayna’ya 350 milyar dolar verdiği, mahsuplaşma oyunlarıyla ispat edilebilir. Gerçekte ise ya son kullanma tarihi geçmiş silahlar bir şekilde imha edildi veya yeni silahların bedavadan hem tatbikatı hem de reklamı yapıldı. Ancak her aşamada Almanya, sınırındaki savaşa daha fazla bulaştırılmak istendi, Rusya’yla bağları koparıldı.

Zelensky ve destekçileri büyük hayal kırıklığı içerisinde. Esasen batılılara güvenerek ateşe atlayan herkes bu hayal kırıklığını yaşamıştır. Osmanlıyı parçalayan İttihat ve Terakki de önce İngiltere’ye güvenmiş, karşılık bulamayınca Almanya’ya yanaşmıştır. Bundan sonraki aşamalarda Atlantikçilerin masaya koyacağı kumpaslara teşne olmak yerine bölge dinamikleri dikkate alınarak karar verilmesi gerekmektedir.