Türkiye’nin nüfusu 2003 yılı ile 2024 yılı arasında yüzde 19,3 oranında arttı. Buğday üretimi ise, 2004 yılında 21 milyon ton iken 2024 yılında 20,8 milyon tona geriledi yada yerinde saydı. İç üretim, tüketimi karşılamadı ve bu nedenle buğday ithalatı da arttı.
- Türkiye 2003 yılında 1 089 bin ton , 2004 yılında 390 bin ton buğday ithal etti.
- 2022 yılında 12 072 ve 2023 yılında 9 369 bin ton buğday ithal etti.
2003 yılında Türkiye de toplam ekili alan 23 372 bin hektar iken 2021 de 19 881 bin hektara geriledi. (FAO)
Tarımda kıtlık yıllarında Türkiye’nin daha çok buğday ithal etmesi gerekir. Ama ihracatı içinde yüksek teknoloji ürünlerinin payı yüzde 3’tür. Her sene dış ticaret açığı veriyoruz. Döviz sorunu yaşarsak ithalatta önceliği buğday ithalatına veririz ve fakat bu defa aramalı ithal edemeyiz ve üretim hacmi düşer.
İki arada ,bir deredeyiz. Açlık riskimiz var demektir.
Hepimiz işin farkındayız ve fakat hükümete anlatamıyoruz. Oysaki siyasi , sosyal ve ekonomik krizin en ağır şekli açlık sorunudur.
Söz gelim ; 2021 yılında o zamanki tarım ve Ormancılık bakanı “2021 yılında üreticiye 1 milyar lira ilave ödenekle toplam 23 milyar lira destek vereceğiz” demişti. Ama gerçekte 2020 yılında tarımsal desteğin GSYH’ içindeki payı yüzde 0,44 iken 2021 yılında yüzde 0,32’ye gerilemişti.
2001 İMF ile yapılan 3 yıllık Güçlü ekonomiye geçiş programında tarımsal desteklerin yarı yarıya düşürüleceği yazılı idi. AK parti iktidarı buna uydu. Ancak sonradan 2006 yılında tarım kanununu çıkararak bunu değiştirdi. Tarım Kanunu Madde 21, “Tarımsal destekleme programlarının finansmanı için Bütçeden ayrılacak kaynak, gayrisafi millî hasılanın yüzde birinden az olamaz.” şeklinde çıktı. Ama bugüne kadar IMF çizgisi değişmedi ve maalesef siyasi iktidar kendi çıkardığı kanuna da uymadı. Son yıllarda tarımsal destekler İMF çizgisinin de çok altına düştü.
Söz gelimi; seçim yılı olan 2007’de tarımsal desteklerin milli gelire oranı yüzde 0,67 oldu. Ancak bu pay bugüne kadar giderek azaldı. Son yıllarda milli gelirin yüzde 0,20’si dolayına kadar geriledi.
OECD ülkelerinde 2020-22 dönemi yıllık ortalama tarımsal destek tutarı OECD toplam GSYH’sinin yaklaşık yüzde 0,60’ıdır. (oecd.orgoecd.org.) Avrupa Birliği (AB) genelinde de 2022 ‘yılında yıllık tarımsal destek tutarı yaklaşık AB GSYH’sinin yine yüzde 0,60’ kadardır.
Türkiye’ de 2024 bütçesinden fiilen ödenen Tarımsal desteklerin GSYH’ya oranı yüzde 0,19’dur. (Aşağıdaki tablo ve Grafik)
Bir yandan tarımsal destekler reel olarak düşerken , öte yandan Türkiye ziraat odaları birliğinin açıklamasına göre, gübre, ilaç, mazot gibi girdi fiyatları enflasyondan fazla arttı.
Bundan sonra Tarım üretiminde ve tarımsal alanlarda dönüşüm yapmalıyız .
Tarımsal destekleri; Güney Kore’de ve Meksika’da olduğu gibi GSYH’nın yüzde birine çıkarmalıyız.
Dünyada organik tarım ürünlerine talep artışına uygun, organik tarım ve hayvancılığı teşvik etmeliyiz. Organik ürünlere daha yüksek maddi destek vermek gerekir. İl tarım müdürlükleri ve ziraat odaları, organik tarım ve hayvancılık desteklerinde müşterek denetim yapmaları gerekir.
Devlet organik tarım ve hayvan üretme çiftlikleri kurarak, öncülük etmeli tohum ve damızlık hayvan temin etmelidir.
Tarımda yarı kamusal yetkide üretici birlikleri kurulmalıdır.
Aynı tür Tarım ve hayvancılığa uygun olan iller arasında tarım bölgeleri kurulmalı ve bu bölgelerde yarı kamusal nitelikte “devlet organik tarım ve hayvancılık ürünleri organize sanayi bölgeleri ve üretim tesisleri” yapılmalıdır. Bu tesislerde çalışanların ücret ve maaşlarının beşte biri kesilerek yerine tesisin hisse senedi verilmeli. Aynı şekilde ürünün teslim eden üreticiye de ürün bedelinin beşte biri kesilerek yerine hisse senedi verilmeli. Bu durumda zaman içinde tesis, üretici ve çalışanların malı olacaktır. Ancak devlet altın hisseye sahip olacak ve organize ve yönetimde söz sahibi olacaktır
Tarımda kooperatifleşme teşvik edilmeli. Kooperatife dahil üretici, aynı zamanda isterse üretimde ve hasatta işçi olarak çalışabilmelidir.
TOKİ’yi çayır ve meralardan uzak tutmalıyız.