Bir ülke var ki, açıkça bir soykırım yapıyor, güvenlik bahanesiyle etrafındaki ülkeleri işgal ediyor, bölgede istikrarsızlık yaratıyor, daha ötesine ulaşmak için hamisi olan ABD’yi tahrik ediyor, uluslararası hukuku dinlemiyor ve buna hiçbir güç engel olmuyor, hatta olmak da istemiyor. Bu ülkenin adı; ona güvenli bir barınma imkânı vermek için BM’nin, biraz da haksızlık ederek, Filistin topraklarında toprak/yurt bahşettiği İsrail’dir. Bu ülke, şükredip orada uslu bir şekilde yaşaması gerekirken insani duygularını kaybetmiş, doyumsuzluk içinde, arsızca ve vahşice Siyonist emelleri peşinde koşan, terörist bir devlet olmuştur.
İşgaller ve barbarca hareketler
İsrail, Filistin halkına minnet duyması ve onunla birlikte yaşamaya özen göstermesi gerekirken, tüm topraklarına göz dikmiştir. Beraber yaşayamadığı gibi, ayrı yaşamayı da kabullenmeyip, topraklarını da Siyonist bir anlayışla işgal etmektedir.
İki bölge halinde olan Filistin’in Batı Şeria bölgesindeki halkının yerleşim bölgelerini, tacizle, baskıyla ve güç kullanarak adım adım ele geçirmekte, bu bölgedeki Yahudi yerleşim alanlarını yeni yerleşim sahalarıyla da genişletmekte, Filistinlileri bu bölgeden göçe zorlayarak sahanın tümüne sahip olmak istemektedir.
Diğer bir yerleşim bölgesi Gazze’de ise durum daha da vahimdir. İsrail Gazze’de soykırıma dönüşen katliam yapmaktadır. Çoğu kadın ve çocuk olmak üzere 53.000 insanı katletmiştir. 150.000’e yakın insanı da çoğu sakat olmak üzere yaralamıştır. Bu acı tablo, dünya kamuoyunun gözü önünde cereyan etmekte, katliamlar durmamaktadır. Durdurulamamaktadır. Karşı koymaya çalışan Hamas’ın etkisi de gittikçe zayıflamıştır.
Hiçbir uluslararası güç, kurum/kuruluş buna engel olamamaktadır. Bir kısmı da bilerek olmamakta, hatta teşvik/destek vermekte, bir kısmı cılız bir şekilde tepki göstermekte, bir kısmı da ilgilenmemektedir. BM etkisizdir. AB’nin tepkisi yetersizdir. İslam ve Arap dünyasının tepkisi göstermelik ve cılızdır. Uluslararası Adalet Divanı ve Uluslararası Ceza Mahkemesinin İsrail ve onun yöneticileri için aldığı kararlar uygulanamamaktadır. Bunda İsrail destekçisi ülkelerin kendi çıkarlarını gözetmesinin büyük önemi ve etkisi vardır.
ABD İsrail’i Ortadoğu’daki kalesi olarak görmektedir. Yönetimlerin İsrail’e karşı zafiyeti vardır. Her hâlükârda İsrail’i desteklemekte, katliamı adeta teşvik etmektedir. Trump’ın Gazze’nin boşaltılarak turistik yer olmasını söylemesi, İsrail’in daha da cüretkâr davranmasını teşvik etmiştir. Artık Gazze’yi tamamen işgal edeceklerini açıkça söylemektedirler. Sonuçta işgalin, Gazze halkının öldürülmesinin, yardımlara engel olarak ölmelerinin, kalanlarının da kaçarak göç etmelerinin sağlanmasıyla tamamlanacağı anlaşılmaktadır. Göç/sürgün edilecek yerler de belirlenmiştir.
ABD’nin İsrail’i zaman zaman frenlemeye çalışması, esir takası vs. konularda baskı uygulaması göstermeliktir/konjonktüreldir. Sadece İran’a müdahale konusunda ihtiyatlı davranması ve İsrail’i sakinleştirmeye çalışması doğru olabilir.
İşgal ve saldırılar Filistin’le sınırlı değil
- İsrail bir taraftan Gazze’de soykırıma devam ederken, diğer taraftan da Lübnan’da Hizbullah’la mücadele adıyla ülkenin güneyini işgal etmiştir.
- İsrail bununla da kalmamış, Suriye’de İran destekli gruplara karşı saldırılar düzenlemiş, bölgedeki sivillerin ölmesine ve istikrarsızlığa da sebep olmuştur.
- İsrail, geçen yılın sonlarına doğru Suriye’de Esat rejimin devrilmesi ve yeni bir yönetimin kurulmasından sonra da üniter yapıya ve toprak bütünlüğüne sahip bir Suriye yerine, kendi güvenlikleri ve çıkarları için federatif bir yapının oluşması için bölgede istikrarsızlık yaratmaya yönelik girişimlerde bulunmaya başlamıştır. Bunun gerçekleşmesi için eylemlerine devam etmektedir. Bu kapsamda;
- İsrail, Lazkiye-Tartus’ta Nusayri/Alevi mezhebinden olan halkı, istikrarı bozmak, federal ve kendisine müzahir bir yapı oluşturmak amacıyla kışkırtarak, karışıklık çıkartmıştır.
- İsrail, Suriye güneyinde bulunan Dürzileri tahrik ederek merkezi yönetimle çatıştırmış, bunu bahane ederek bölgeye saldırılar düzenlemiştir. Golan tepelerindeki işgalini genişletmiş olup, kendi himayesindeki Dürzilerle bölgeyi kontrol altında tutmaktadır. Bölgede kalıcı olduğunu da açıklamıştır. Suriye’nin yeni yapılanmasında Dürziler için de kendisine müzahir federatif bir yapının oluşturulmasını istemektedir.
- İsrail, Suriye’deki kaos döneminde ABD tarafından IŞİD’le mücadelede kullanılmak üzere oluşturulan, gittikçe geliştirilen, özellikle askeri olarak aşırı bir şekilde desteklenen ve güçlendirilen, asıl amacı Suriye’de ABD kontrolünde kalıcı otonom bir yapı teşkil etmek olan, KCK’nın bir alt yapısı PKK’nın da bir versiyonu durumunda bulunan ve daha sonra terör örgütü olmasını kamufle etmek için SDG adı verilen PYD/YPG’yle de iletişim ve dayanışma içindedir.
SDG, ABD’nin yönlendirmesi ve kontrolünde ayrı bir güç sıfatıyla, Suriye yönetimiyle anlaşma yaparak meşruiyetini de sağlamış durumdadır. Anlaşmada, bütünlüğünü muhafaza ederek, Suriye Ordusu bünyesinde sayılması kararlaştırılmıştır. SDG, İsrail’in de hedeflediği parçalı bir Suriye’nin, halen fiilen, yeniden yapılanmada da potansiyel bir parçası olma yolundadır.
Suriye’deki Kürtlerin temsilcisi olarak kabul ettirilmeye çalışılan bu örgüt, Türkiye’ye de doğrudan tehdittir. “Terörsüz Türkiye ve barış” adıyla başlatılan süreçte fesih işleminin PYD/YPG/SDG’yi kapsamadığı anlaşılmıştır. PKK’nın da kendisini feshetmesi ve bu durumda Türkiye’deki bölücülük hareketinin siyaset yoluyla devam ettirilmesi de göz önünde tutulduğunda, SDG’nin tehdit olma olasılığı daha da artmıştır.
- İsrail, görüldüğü üzere üniter yapıda, siyasi birlik içinde toprak bütünlüğü sağlanmış bir Suriye’den yana değildir. ABD de yeni yapılanmada fazla bir söylemde bulunmayı şimdilik tercih etmemekle birlikte, onun da içinde SDG’nin de olduğu federatif bir Suriye’den yana olduğu anlaşılmaktadır. Çünkü BOP ve Büyük İsrail Planı, Ortadoğu’da küçük parçalara ayrılmış devletler öngörmektedir. Onun için federatif yapılar, bu kapıyı açacak rol üslenmiş durumdadırlar. İsrail, bu nedenlerle Suriye’de istikrarsızlığa oynamaktadır.
İsrail, Türkiye’yle karşı karşıya
İsrail, Türkiye’nin, yeni Suriye yönetiminin de hedefi olan, Suriye’nin üniter yapıda toprak bütünlüğünü sağlama ve alt yapı oluşturma girişimleri kapsamında Suriye yönetimiyle dayanışma içinde olmasına ve bölgedeki etkinliğine engel olmaya çalışmaktadır.
Aslında İsrail, Suriye’de, başta Türkiye olmak üzere, hiçbir gücün etkin olmasını istememektedir. Hatta Suriye’nin elde kalan tüm harp silah, araç ve vasıtalarını da tahrip ederek, Suriye yönetiminin de ileride hem kendisine tehdit olmamasına hem de istikrarı sağlayacak elinde hiçbir güç kalmamasına gayret etmektedir.
Türkiye ve İsrail silahlı kuvvetlerinin bu nedenlerle bölgede karşı karşıya gelme riskini ortadan kaldırmak için, ABD’nin telkiniyle iki ülke arasında bir çatışmasızlık mekanizması oluşturulmuştur.
***
Sonuçta İsrail ve ABD, bölgeye ilişkin politikalarında ve icraatlarında hemfikirdir. Anlayış bu şekilde devam ettikçe, gücünü ABD’den alan İsrail’in, bölgesel emperyalist ve Siyonist davranışlarına devam edeceğini söylemek mümkündür.