Armağan KULOĞLU


Cumhuriyetle hesaplaşma mı?

Cumhuriyetle hesaplaşma mı?


Yönetimin “Terörsüz Türkiye”, bölücü siyaset yapanların ise “Barış ve demokratik toplum” süreci olarak adlandırdığı ve gündemimizi yoğun bir şekilde işgal eden gelişmelere şahit olmaktayız.

Bu sürecin Türkiye’ye çok şey kazandıracağını ifade eden yönetimin, sürecin toplum tarafından kabul görmesi için çok yoğun bir propaganda faaliyeti uygulayarak algı yaratma gayreti içinde olduğu görülmektedir.

PKK’lı teröristlerin silahlarını bırakacakları ve karşılığında da hiçbir şey talep etmeyecekleri söylenmiş, ancak yetkililerin resmi, şahısların da bireysel açıklamalarından ve takip edilecek yolun içeriğinden, bunun karşılıksız olmayacağı anlaşılmıştır. Bunu daha işin başı olan göstermelik silah bırakma töreninden sonra gelen isteklerden de anlamak mümkündür. Bakalım önümüzdeki dönemde salam taktiğiyle neler talep edilecektir. Bunlar belki de önceden karşılıklı kararlaştırılmıştır.

Muhatap olarak alınan bölücü başının açıklamalarından, bölücü siyaset yapan siyasilerin konuşmalarına, terörist önderlerinin söylemlerine ve ayrıca ABD BE/Suriye Özel Temsilcisinin Türkiye’ye ilişkin bazı öngörülerine bakıldığında, Türkiye’nin temel taşlarını oynatacak tarzda talep veya beklentilerin olacağı değerlendirilmektedir.

Aslında PKK etkisizleşmişken bu durum ortaya atılmış, tüm bileşenleriyle silah bırakma ve feshetme söz konusuyken KCK merkez yönetimi, PYD, PJAK ve PÇDK’nın kapsam dışına çıktığı görülmüş, dolayısıyla maksat zaten hasıl olmamıştır. ABD Savunma Bakanlığının PYD/SDG için 130 milyon dolarlık bir bütçe ayırması, Suriye’deki terör varlığının, dolayısıyla tehdit durumunun devam edeceğini göstermektedir.

Barış ve demokratik toplum

Bugüne kadar başta Alevi-Sünni, Türk-Kürt çatışması olmak üzere mezhep ve etnisite üzerinden ülke insanının birlikteliğini bozmak, birbirine düşürmek, önce milleti, sonra da vatanı bölmek için yapılan hiçbir teşebbüs başarılı olamamıştır.

Türkiye Cumhuriyeti bunun için bedel ödemiştir. Şimdi bunu şehit ailelerine ve gazilere soralım onların rızasını alalım denmektedir. Onlar başımızın tacıdır. Zaten rıza göstermezler. Böyle bir soru sorulamaz. Soran da olmamıştır. Konu rıza gösterilmesine de bağlanamaz.

Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran ahaliye “Türk Milleti” denmiştir. Türkiye; devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Vatandaşların kanunlar, imkanlar ve fırsatlar önünde eşitliği esas alınmış, anayasadaki hükümlerle de garanti edilmiştir.

Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları arasında, etnik bazda, bir kavga, bir savaş yoktur. Savaş olmayan yerde varmış gibi davranıp barış sağlanmaya çalışılmaktadır.

Terörle savaşta, bir yandan dağdaki teröristler etkisiz hale getirilirken öte yandan yeni teröristlerin dağa çıkması önlenir, örgütün, dış desteği kesilir. Gücü tüketilen örgüt devletin gücü karşısında sonuç alamayacağını anlar ve teslim olur, suçlular cezalandırılır. Devlet kendisine karşı ayaklanan terör örgütü ile uzlaşmaz.

Teröristle mücadelede çatışmanın durdurulması isteği yenilen taraftan gelir. Mevcut durumda istek devletten geldiği için örgütün kendisini “devleti yenen” olarak nitelendirdiği, bu nedenle de cesaret bulduğu görülmektedir.

Demokratik toplumdan kasıtları ise, ulus devlet ve üniter devlet yapısına son verilmesi, “tekçi anlayış” dedikleri tek millet, tek devlet, tek vatan, tek bayrak anlayışından vazgeçilmesi, özellikle de anayasanın başlangıç ilkeleri, 42. ve 66. maddelerinin değiştirilmesidir. Bunlarda yapılacak değişiklik, anayasanın değiştirilemeyecek ilk 4 maddesinin anlamsız hale getirilmesi demektir.

Neyin siyaseti yapılacak?

Teröristlerin ve bölücü siyaset yapanların sembolik silah bırakma törenindeki, öncesi ve sonrasındaki birçok söylemi bu konuya açıklık getirmektedir. Bunlardan birkaçına değinelim. “Bu sürece ivme kazandırmak üzere inkâr ve imhaya karşı silahlandık. Özgürlük savaşçılarıyız”, “Barış ve Demokratik Toplum sürecinin pratik başarısı için bundan sonra özgürlük, demokrasi ve sosyalizm mücadelemizi, demokratik siyaset ve hukuk yöntemiyle yürütmek amacıyla ve demokratik entegrasyon yasalarının çıkarılması temelinde silahlarımızı özgür irademizle imha ediyoruz” “Şimdiye kadar hiçbir şey kolay, bedelsiz ve mücadelesiz olmadı; tersine her şey her gün ağır bedeller ödeyerek ve dişle-tırnakla mücadele ederek kazanıldı. Elbette bundan sonrası da zorlu bir mücadele ile olacak. Bu gerçeği çok iyi biliyor, bu temelde yeni başarılar ve demokratik kazanımlar elde etmek üzere, (terörist başı) Abdullah Öcalan’ın fikir ve paradigmasına yürekten inanıyor, kendimize ve yoldaşlar topluluğu olarak kolektif gücümüze güveniyoruz”, “Apo’nun geliştirdiği Barış ve Demokratik Toplum sürecini doğru anlayarak, her alandaki eğitsel, örgütsel, eylemsel görevleri başarıyla yerine getirmeye, demokratik yaşamı geliştirmeye çağırıyoruz. “Apo serbest bırakılmazsa silah bırakmanın devamı gelmez” “Zulüm ve sömürü son bulacaktır”.

Şimdi bölücülerin bu taleplerini müzakere etmek üzere komisyonlar kurulacağı, buradan çıkan tekliflerin TBMM genel kuruluna getirilerek oylanacağı açıklanmıştır. Bu faaliyetlerin yürütülmesi için de siyasi saflar oluşturulmuştur.

Komisyonlarda ve genel kurulda; “Türk Milleti” yerine milleti parçalara ayıran “Türkiye halkları” kavramı mı? Türk halkını Cumhuriyetle, tebaadan/ümmetten Millet olmaya kavuşturan, onu millet yapan özelliklerden vazgeçilmesi mi? müzakere edilecektir.

Yoksa, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş felsefesi olan, “Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran halka Türk Milleti denmiştir” anlayışını mı, anayasanın “Türkiye; devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir.”, “Türkiye Cumhuriyeti’ne vatandaşlık bağıyla bağlı olan herkes Türk’tür”, “Türkçeden başka hiçbir dil, eğitim ve öğretim kurumlarında Türk vatandaşlarına ana dilleri olarak okutulamaz ve öğretilemez.” hükümleri mi müzakere masasına yatırılacaktır.

Bunların görüşülmesinde, milletvekillerinin birçoğu sıkıntı duyacak, Cumhuriyetle elde edilen kazanımların zedelenmesini içlerine sindiremeyecek, hatta kendilerini kusurlu hissedeceklerdir. Bunlar kabul edilse de Türk Milleti tarafından zaten tasvip edilmeyecektir. Bu süreçten cesaret alıp, (nasıl olsa bana dokunamazlar diyerek) Atatürk’e ve Cumhuriyete saldıran çarpık ideolojiye sahip kişilerin var olduğu da gözden kaçmamaktadır.

Bölücülük terörle ve siyasetle yapılır. Terörle mücadele edilerek bölücülük önlenebilir. Nitekim Türkiye Cumhuriyeti bunu başarmıştır. Ancak siyasetle yapılan bölücülük daha tehlikelidir. Bu siyasetin yapılmasını bekleyen ve onu teşvik eden ve destekleyen dış güçler de bu siyasete katılır ve tehlike daha da büyür. Terörle başarılamayan bölücülüğün, siyasetle yapılmasına imkân verilmemelidir.

Türk vatanı ve milletinin varlığı, üniter yapısı, bütünlüğü, güvenliği ve bekasını tehlikeye sokacak görüşmelerden, bunlara ilişkin anayasa ve yasalarda değişiklikler yapılmasından kaçınılması hayati önemdedir.

Konu Cumhuriyetle hesaplaşma mı?

Terörist başı, bölücü siyasetçiler ile ABD BE/Suriye Özel Temsilcisi Barrack’ın açıklamalarının üst üste çakışan bölümleri ve Barrack’ın ortaya attığı “Osmanlı Millet Sisteminin” anlamı birbirine eklendiğinde konu, Türkiye için bir beka sorunu haline dönüşebilecektir.

Terörist başının, PKK’nın kaynağını Lozan Antlaşması ve 1924 Anayasasından alan Kürt inkâr ve imha siyasetine karşı tarih sahnesine çıktığı ifadesiyle yine Barrack’ın Lozan’ı, Sykes-Picot ve Sevr ile birlikte zikrederek haritaların yanlış çizildiğine, dolayısıyla yeniden çizilmesi gerektiğine değinmesi, niyet ve maksadın tehlikeli olduğunu göstermektedir.

Türk-Kürt-Arap ittifakı/bütünlüğü ve bunların devlet içindeki konumlarını içeren, Barack tarafından da ortaya atılan “Osmanlı Millet Sistemi” anlayışı, Cumhuriyetle hesaplaşma ve onun Türk Milletine kazandırdıklarından vazgeçme anlamını taşıdığına dikkat etmek gerekir. Bu anlayış, Türkiye Cumhuriyeti’nin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü ve tek millet ifadesinin esası olan Türk Milleti kavramıyla da bağdaşmamaktadır. Bu kavramın, Türkiye Cumhuriyeti’nin kilit taşlarıyla oynayabileceği düşüncesinden hareketle çok iyi analiz edilmesinde ve bu konuda son derece dikkatli olunmasında fayda görülmektedir.

Devletin tüm organları, siyaset başta olmak üzere tüm kurumlar, Türk Milletinin bizatihi kendisi, dış güçlerin aldatmacalarına, içeriden ve dışarıdan hamaset ve algı yaratma söylem ve eylemlerine, iç siyasette avantaj elde etme düşüncelerine karşı dikkatli olmalı, gerçekler üzerinden hareket etmeye özen göstermelidir.