Prof.Dr.Esfender KORKMAZ


Devletin ve reel sektörün dışlandığı bir ekonomi dikiş tutmaz

Devletin ve reel sektörün dışlandığı bir ekonomi dikiş tutmaz


Ekonomik istikrar, makro dengelerin sağlanması demektir. Ayrıca istikrar için sektörel dengenin ve faktörel dengenin de oluşması gerekiyor.

Bir ekonomide sanayi ve finans sektöründen birisinin aşırı büyümesi veya küçülmesi, diğer sektörü olumsuz etkiler.

işgücü, sermaye, doğal kaynaklar gibi üretim faktörlerinin verimli ve etkin bir şekilde dağıtıldığı bir denge durumu olmazsa, ekonomide verimlilik düşer.

Türkiye’de sektörel denge bozuldu.

Son üç yıllık büyüme verilerine bakarsak, sigorta ve bankacılık faaliyetlerinde büyüme, 2022 yılında sanayi sektörüne göre 12 kat, diğer yıllarda da çok yüksek olmuştur. Sanayi sektöründe büyüme, GSYH’da büyüme oranınında altında kalmıştır. (Aşağıdaki Tablo ve grafik)

ss.png

Sektörel denge neden bozuldu?

2001 krizinden sonra, hükümetler finansal sektörün yapılandırılmasına odaklandı. Reel sektör ihmal edildi. Dahası da, hükümetler reel sektör sırtından istihdam yaratma politikası uyguladılar. Söz gelimi;

Avukat, mali müşavir, bir kişide çalışsa doktor, çevre mühendisi, elektrik mühendisi ile sözleşme şartı getirdiler. Düşünün hiçbir hukuki sorunu olmayan bir işletmeye avukatla sözleşme şartı getirdiler.

Sigorta sektörünün tüm riskini, reel sektörün sırtına yüklediler.

Reel sektöre beş altı konuda sigorta yapma zorunluluğu getirdiler. Sigortalar da fiyatları enflasyonun üstünde artırdılar.

Kamu altyapı yatırımlarının, risk paylaşımı şeklindeki kamu özel işbirliği yoluyla, bazı firmalar talep garantisi nedeni ile yüksek karlar sağlarken, diğer kalanlara karşı haksız rekabet oluştu. Kamu ihaleleri ve devlet teşvikleri ile bürokratik hizmetlerde de reel sektör aynı şikayetleri dile getiriyor.

Piyasa - devlet optimum dengesi bozuldu.

Ekonomi tarihi içinde görünen odur ki; bir ekonomide iktisat politikalarının başarısı ve kaynakların en verimli şekilde kullanılması için, her şeyden önce devlet - piyasa arasında optimal bir denge kurulmuş olması gerekir. Çünkü piyasa tek başına tam rekabet şartlarını ve krizlerden çıkılmasını sağlamıyor ve gelir dağılımının bozulmasını önleyemiyor.

İşte devletin piyasaya müdahalesinin temel gerekçesinde bu gibi piyasa başarısızlıkları yer almaktadır.

Piyasa-devlet optimum dengesi için temel sorun, ekonominin gelişmişlik kriterlerine ve konjonktürel şartlara göre, nelerin devlet kontrolüne bırakılacağı ve nelerin piyasaya bırakılacağıdır.

Piyasa devlet optimal dengesi neden bozuldu?

Türkiye’de uygulamada kamu bankalarının temel fonksiyonlarından uzaklaşması ve kamu altyapı yatırımlarının özelleştirilmesi ile devlet-piyasa optimum dengesi bozulmuştur.

Söz gelimi; enerji üretimi yatırımını özel sektör yapıp enerjiyi devlete satarsa, eğer doğru fiyat kontrolü yapılırsa, enerji arzının artması ve aynı paralelde enerji ithalatının azalması nedeni ile doğru olur. Ancak gelişmekte olan ülkelerde kurumsal devlet ve denetlenen bir hükümetin olması şartıyla bu doğru olur.

Enerji dağıtımının özelleştirilmesi ise, fiyat politikası, stratejik ve ulusal güvenlik açısından yanlıştır.

Devlet tekelleri, özelleştirilince oligopol piyasa yapıları, monopolleşme ve tekelleşme oluşur. Özel sektör düşük talep bölgelerine hizmet götürmez ve kamu hizmetleri aksar.

Piyasada tam rekabet şartları olmadığı için, kamu altyapı yatırımlarını özelleştiren devletin zorunlu durumlarda piyasaya girmesi ve yol gösterici olması imkanı kalmaz. Toplumsal refah politikası için, sosyal politikalar için devletin elinde kullanacağı araçlar kalmaz.

Kamu altyapılarının, doğal tekellerin özelleştirilmesi tüketici refahını düşürdü.

Türkiye için üç örnek; Telekom bir kamu tekeli iken uzun yıllar özel tekel oldu. Tüketici, internet gibi araçları daha zor ve daha pahalı kullandı.

Kağıt üretimi SEKA özelleştirildi. Özel sektör, 2012 yılına kadar aşırı değer kazanmış olan TL nedeniyle üretim yerine ithalatı tercih etti. 2018 ve önceki birkaç yıl öncesinden başlayarak, TL değer kaybedince bu defa ithalat pahalı geldi ve Türkiye kağıt kıtlığı yaşadı.

Et ve Balık Kurumu, üreticiyi istismar etmeden malı uygun fiyata alıyor, üzerine işletme maliyeti koyarak tüketiciye ucuz fiyata satıyordu. Et Balık Kurumu özelleştirildi, aracılar üreticinin malını ucuza kapattı. Hayvancılık geriledi. Aynı aracılar et fiyatını artırdı. Et ithal etmek zorunda kaldık. Toplumun et tüketimi düştü.

Sonuç; Türkiye’de ekonomi yönetimi yalnızca, para politikasına ve sıcak para girişine odaklıdır. Sıcak para ile kısa vadede günü kurtarmak mümkün olur ve fakat sıcak para orta vadede istikrarı daha çok bozar. Bu nedenle ekonomi yönetimi ne yaparsa yapsın, sektörel ve faktörel dengeleri de denkleme koymadan kalıcı istikrar sağlayamaz. Ama buna önce siyasi iktidarın bilmesi ve inanması gerekiyor.