Bugün siyasetin derinliklerinden, başkentin kulislerinden çıkalım, bir süredir altını çizdiğimiz dip dalganın içine girelim.
Son iki hafta sonunu Bursa ve İzmir’de kitap fuarı ve söyleşilerle geçirdik. Cumhuriyet ve Bilgi Yayınevi standındaydık.
Okumak deyince akla ilk canını okumanın, sonra bildiğini okumanın, devamında meydan okumanın, hariçten gazel okumanın geldiği ülkemizde kitap okumayı sürdürenlerin olması, kitap fuarlarının kurulmaya devam etmesi umudun da devam ettiğini gösteren önemli bir olay!
Genç kuşakların yöneldiği kitaplar ayrı bir yazı konusu... Yerel yönetimlerin kitap fuarlarına katkısının da ayrıca altını çizelim.
Okurla yazar buluşursa okuryazar oluruz, birbirimize güç veririz, diyelim, konuya girelim.
***
Bursa’da bir lise öğrencisi anlattı:
“Ekrem İmamoğlu’nun tutuklandığı günün ertesinde okulun bahçesinde bütün arkadaşlar toplandık. Bir şey yapmak istedik. Hep birlikte Andımız’ı okuduk. En azından hep birlikte ses olduk.”
Araya girdim:
- Andımız 2013 yılında yasaklandı. 2013’te kaç yaşındaydın?
“Dört” dedi. Andımız’ı nereden biliyorsun diye sorunca gülümseyerek şu karşılık verdi:
Aracınızın değerini öğrenin.
Otobid
“Öğretmenimiz öğretmişti!”
Bursa Uludağ Üniversitesi öğrencisi iki gencin çözümü iyi bir örgütlenmeyi gerektiriyor:
“Her alanda yeniden bir kurtuluş savaşı vermek şart!”
Bir başka genç, “Bazı şeyleri bizim kuşağın halletmesi gerekiyor” dedi.
İzmir’de de benzer görüntüler vardı. Genç kuşak içinde oranını tam kestiremediğimiz bir kesim, ülkeyi terk etmek ya da benim geleceğim ne olacak arayışına girmekten çok, “Yapacak işimiz var” yaklaşımında. Zaten bir kuşağın tümü aynı duyarlılıkta olmaz. Kurtuluş Savaşı’nda cepheden kaçanların oranının yüzde 40’ın üzeride olduğunu düşününce, mevcut durumda duyarlı kesimin etkin gücü bir kuşağı etkilemeye yeter!
Ak saçlı ve az saçlı gençlerin duruşunda da daha umutperest bir hava var. Önceki yıllarda bu kuşaktan, “Çok kaygılıyım” diyenlerin gözlerinin içine bakar seslenirdik:
- Çok sevindim!
Şaşırırlardı:
“Biz çok kaygılıyız diyoruz, siz çok sevindim diyorsunuz. Neden?”
Şu karşılığı verirdik:
- Ya kaygısız olsaydınız!
Bir şeyi sorun ederseniz çözmeye başlarsınız.
19 Mart’tan bu yana yaşanan toplumsal uyanış, çok yönlü bir içeriğe sahip. İmamoğlu’nun aynı hafta içinde hem diplomasının hem kendisinin tutuklanması bardağı taşırdı. İmamoğlu’nun duvar ardına konması korku duvarını yıktı!
Öğretmen, doktor, mühendis gibi meslek gruplarının kaygısı umudun sönümlenme endişesiydi! Bir doktor, “yalancı umut sendromu” ve “kazanımlara odaklanma” kavramlarını irdelememi önerdi. Bunu bir ödev olarak aldım.
***
Geçen pazar güne Sözcü’den sevgili Saygı Öztürk’le birlikte İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Cemil Tugay’ın kahvesini içerek başladık. Tugay, başta İstanbul Belediye Başkanvekili Nuri Aslan olmak üzere operasyon altındaki belediyelerle dayanışmayı sürdürüyor, İzmir odaklı yaşıyor. Tugay’ın gözüyle İzmir’deki sorunlar ve güzellikler ayrı yazı konusu!
İzmir’de birlikte milletvekilliği yaptığımız Tacettin Bayır’ın siyasal yaşamını konu ettiği kitabı etrafında söyleştik. Tutuklanan gençlerin arkadaşlarının dayanışmasına Fatih Mehmet Maçoğlu ile katıldık. Çok güzel geçen her iki toplantıda “provokatörü” gördük. 40-45 yaştan iki ayrı kişi toplantının sonuna doğru ortalığı karıştıracak ağır sözlerle bağırıp gitti. Durdukları yerler bağırıp kaçmaya göre seçilmişti
Elbette umudun, dayanışmanın düşmanı da çoktur!
Dipten gelen dalganın bulanıklaşmasına izin vermemek gerekli! Bu da bizim dibe fısıltımız olsun!