Önceki gün, Merkez Bankası dezenflasyon politika aracı olarak gösterge faizini yüzde 50’de sabit tuttu ve sıkı para politikasına devam edeceğini açıkladı.
Merkez Bankası enflasyon trendinin düşeceğini öngörüyor ve fakat aynı zamanda ihtiyatlı olduğunu da söylüyor.
MB enflasyon trendinin düşeceğini bekliyor, çünkü:
1.Yurt içi talep yavaşlıyor. Yurt içi talebin zayıfladığını gösteren verilere bakarsak; geçen yıla göre bu sene konut kredilerinde düşme var, tüketim malı ithalatında düşme var, ödenen ÖTV toplamında reel düşme var.
2.Türk lirası reel değer kazandı. Söz gelimi geçen sene, 21 Ağustos 2023’te, 27,1660 TL olan dolar kuru bu sene aynı tarihte (dün) 33,9070 TL idi. Ağustos ayı yıllık TÜFE oranını yüzde 54 olarak alırsak, bu son bir yılda TL dolara karşı yüzde 18,96 oranında değer kazandı. TL’nin değer kazanması, ithalat maliyetinin düşmesi ve enflasyonu düşürme etkisi yapıyor.
3.Enflasyon beklentilerinde düzelme var. Merkez Bankası’nın bu teşhisi doğru değil. 2023 Ağustos ayında Aylık TÜFE yüzde 9,09 idi. Bu sene Ağustos’ta yüzde 2,55 olarak bekleniyor. Geçen sene ağustos ayında yüzde 58,94 olan yıllık TÜFE oranı bu sene baz etkisi ile yaklaşık yüzde 54 olacak. Ancak MB beklenti anketine göre katılımcılar bir ay öncesine göre yıl sonu enflasyon beklentisini artırdı ve yüzde 43,31’e çıkardı.
MB enflasyonda ihtiyatlı olmak gerektiğini söylüyor. Çünkü riskler var.
1.Jeopolitik riskler. Türkiye’de jeopolitik riskler enflasyonu birkaç puan artırabilir, ancak bugün yüzde 50 üstünde olan TÜFE ile jeopolitik risklerin bir ilgisi yoktur. Diğer ülkelerdeki enflasyon oranlarının düşük olması bu gerçeği teyit ediyor.
2.Hizmet enflasyonundaki katılık. Enflasyonla mücadele bir bütündür. Eğer hizmet sektörü enflasyonunda katılık varsa, bunun nedeni ekonominin kötü yönetilmesidir. Söz gelimi tüketici güveni düşük ve tüketici panik yaşıyor. Dahası kontrolsüz ve oligopol piyasa yapısı var ve her ikisini de bu iktidar yarattı.
Merkez Bankası doğal olarak enflasyona para ve faiz politikası penceresinden bakıyor. Doğruları ve yanlışları var. Ancak asıl sorun hükûmettedir.
Hükûmet kendi geçmişindeki doğrularını unuttu ya da işine gelmedi.
Söz gelimi 2018 yılında kur şoku yaşadık. Ekim ayında TÜFE yüzde 25 oldu. Dolar 6,5 lira oldu. Merkez Bankası faizleri enflasyon seviyesine çıkardı. Reel faiz oluştu. Sonrasında TÜFE düştü. Paralel olarak da MB faizleri indirdi. Ertesi yıl 2019 sonunda TÜFE yüzde 11,84’e, ağustos ayında dolar da 5,5 liraya geriledi.
Bu defa 2021 sonunda faiz nas denildi. Uzun süre eksi reel faiz devam etti. Kur korumalı mevduat diye iktisat tarihinde görülmemiş bir uygulama ile TL krizi başladı. Hükûmetlerin yanlışta direnmesiyle TL krizi, ekonomik krize dönüştü.
İkinci yanlış, MB Başkanı ve Hazine Bakanı’nı değiştirmekle, krizin çözüleceği zannedildi. Ancak hükûmet müdahaleye devam etti. Hazine ve Maliye Bakanı mali disiplin dedi. Ama Kamuda Tasarruf adı altında çıkarılan Cumhurbaşkanı kararnamesi yalnızca algı yaratma kararnamesi olarak kaldı. Kamu açıkları daha da arttı.
Bu defa Hazine ve Maliye Bakanı, vergileri artırdı. Ama KDV ve ÖTV artışı mal ve hizmet fiyatlarını artırdı. Dahası, kriz döneminde zaten yatırım eğilimi düşmüştü. Gelir ve kurumlar vergisi artışları yatırımları engelledi. Şimdi ekonomi durgunluğa gidiyor.
Hükûmet sıcak paraya sarıldı. Ama sıcak para çıkacak ve kriz derinleşecek. Bu defa cari açığın ve ithalatın finansman imkânları da daralacak. Bir yandan durgunluk, bir yandan tüketim malı ithalatının azalması, mal kıtlığı yaratacak ve karaborsa oluşacak. Fiyatlar artacak.
Eğer, MB bağımsız kalsaydı, Faiz nas denilmeseydi, bu kriz çıkmazdı. Çıktıktan sonra, IMF ile iş birliği yapılıp geçici bir istikrar programı yapılsaydı, doğrudan yabancı yatırım sermayesine güven ve teşvik verilseydi, mafyalaşma ve çeteleşme önlenseydi, yapısal sorunların çözümü için ciddi bir planlama yapılsaydı, kriz çözülür, refah bu kadar düşmez, sefalet bu kadar tırmanmazdı