Atilla ÇİLİNGİR


Gece Yarısı Güneşi - 108

Gece Yarısı Güneşi - 108


Sara’nın şimdi beklemekten başka yapabileceği bir şey yoktu! Ya sevdiği adama kavuşacak, ya da burada son nefesine kadar onun anılarıyla baş başa yaşayacaktı…

Sarp Antep’e geleli neredeyse 6 ay olmuştu…

Ahmet Çavuşun yanına yerleşen Sarp, buralara iyice alışmış; çevresindeki insanların gösterdiği sıcak ilgi de buna büyük bir katkı sağlamıştı. Fıstık bahçelerinde geçen yaşamına öylesine alışmış, öylesine uyum sağlamıştı ki, kısa bir zamanda değme fıstık tüccarlarına külahını ters giydirecek kadar tecrübeli olmuştu. Ahmet Çavuş da bundan ziyadesiyle memnundu. Ama Sarp’ın bir türlü vazgeçemediği o sevdası, sevdiği kadına olan büyük özlemi vardı ya! Sarp onu hatırladıkça yanıp, tutuşuyor, Sara’yı düşündüğü anlar onu bambaşka bir insan haline sokuyordu…

Yine o hallerinden birisini yaşarken Ahmet Çavuş Sarp’ı karşısına oturttu:

- Bak oğul! Bilirim ki, sevdiğin kadını unutman mümkün değil! Söyle bana ne yapalım? Ben dersen onu yapmaya hazırım.

Sarp, bir süre Ahmet babasını süzdükten sonra:

- Ona kavuşmayı çok istiyorum. Ama nerede olduğunu bilmem ki! Hem bilsem bile Finlandiya’da gördüklerimden sonra onu görmem neye yarar? Bu saatten sonra onun karşısına çıkıp ne derim ben?

Ahmet Çavuş:

- Olsun be oğul! En azından son bir defa da olsa görür, konuşmak isterse de konuşursun. Fena mı olur? Hem aklını kurcalayan her şeyi sorar öğrenirsin…

Sarp:

- Ama bilirsin ki, ben hala ordu kaçağıyım. Senin sayende buralarda barınırım. Buradan çıktığım anda beni yakalar, hapse atarlar. İşte o zaman ben ölürüm. Bir daha o demir parmaklıkların ardına giremem ben.

Ahmet Çavuş:

- Doğru dersin be evlat! Dur bakalım ona da bir çare buluruz elbet. Yarın Antep’e gidip senin durumunla ilgili benim avukatım ile bir görüşme yapacağım. Bu durumundan nasıl kurtuluruz ona bir bakalım hele…

Bu konuşmanın ardından Ahmet Çavuş ertesi sabah erkenden Antep’e giderek, avukatı ile görüşmüş, ondan aldığı bilgilerle köyüne dönmüştü.

Sarp onun köye dönüşünü sabırsızlıkla beklemiş, Ahmet Çavuş’u köye getiren minibüsü görür, görmez koşup onu karşılamış; oturdukları köy kahvesinde bir an önce öğrendiklerini anlatmasını istemişti.

Ahmet Çavuş söze şöyle girdi:

- Sarp oğlum, senin için bir umut ışığı bulduk galiba! Eğer bu ışığın peşinden gidersek, artık orduda kalman, ceza da alman ortadan kalkmış olacak.

Sarp duyduklarından öylesine etkilenmişti ki!

- Nasıl olacak bu Ahmet babam? Diye bağırdı.

Ahmet Çavuş:

- Dur hele oğlum, bir soluklanayım. Hele sen bana bir bardak ayran getir bakayım, dedi…

Ahmet baba, Sarp’ın getirdiği ayranı yudumlarken, bir taraftan da öğrendiklerini anlatmaya başladı:

- Bu sabah Antep’teki avukatım ile yaptığım görüşmede, eğer senin ordudaki mecburi hizmet süren doldu ise ordudan istifa edebilirmişsin.

Birliğinden izinsiz olarak, Avrupa’da geçirdiğin süre için sana verilecek hapis cezasını da para cezasına çevirmek mümkünmüş. Avukatım böyle dedi. Şimdi bizden haber bekliyor…

Sarp, Ahmet babanın anlattıkları karşısında adeta dili tutulmuştu!

Bir süre konuşamadı. Sonra da orduda göreve başladığı tarihe göre iki ay sonra ordudan istifa edebileceğini hesapladı. Alabileceği hapis cezasını paraya çevrilmesinin mümkün olmasıyla birlikte artık her şeye yeni baştan başlayabilecek; belki de Sara’yı son bir kez de olsa görebilecekti.

İçinde buruk bir mutluluk oluşmuştu!

Ordudan ayrılabilecekti, hapis cezası da almayacaktı ama Finlandiya’da gördüklerinden sonra Sara’ya kavuşması ne yazık ki, mümkün olmayacaktı!

Devamı yarın