Sara bir taraftan aracını kullanırken diğer taraftan Sarp ile Lapta ’da geçirdiği güzel günlerin her anını hatırlıyor, o aşk dolu saatlerin verdiği doyumsuz zevkleri adeta yeniden yaşıyordu…
Sevdiği adamı öylesine özlemişti ki!
Tarifi imkânsız duygularla kaplı bu büyük özlemi hatırladıkça, ne yapacağını bilememenin verdiği hüzünle türlü karamsarlıkların içine hapsoluyordu!
Ama bu akşam, bu karamsarlıklara hapsolmayacak, tam tersine Sarp’ı hatırladıkça daha da çok mutlu olacaktı.
Girne yat limanına geldiğinde saat tam 19.00 olmuştu. Metin ve Ayşe ile buluşmasına daha yarım saat vardı.
Bir süre vakit geçirmek için Girne meydanında deniz kenarını çevreleyen duvara oturdu. Çevresinde bulunan birkaç genç balık tutuyordu…
Sağ tarafında bulunan Domme Hotele baktı. Bu otelin tam karşısındaki restoranda Sarp ve Metin’le birlikte yedikleri Kıbrıs yemeklerini, ‘’Şeftali Kebabını’’ hatırladı! Sarp’la Metin O akşam yediği kebabın şeftaliden yapıldığını söyleyerek, onu nasıl kandırmışlardı! Bunu hatırladı. Gülümsedi, içi bir tuhaf olmuştu…
Oturduğu yerden kalktı! Yemek için buluşacakları restorana doğru yürümeye başladı. Neşesini bozacak hiçbir şeye izin vermemeye çok kararlıydı…
‘’Canlı Balık’’ restoranının önüne geldiğinde, Metin’le Ayşe’nin ondan önce geldiklerini, ona el salladıklarını fark etti. Restoranın merdivenlerinden yavaş, yavaş çıktı, masaya yanaştı:
- Merhaba arkadaşlarım, ne iyi ettiniz de geldiniz. Diyerek her ikisini de yanaklarından öptü. Sonra yat limanına bakan sandalyeye oturdu. Sanki Sarp da karşısında oturuyordu…
Onu öylesine çok özlemişti ki, ‘’keşke o da burada olsaydı’’ diye mırıldandı.
Girne yat limanında günün son ışıkları da gitmiş, liman sularına yansıyan restoran ışıklarının dalgalarla oynaşan görüntüsüne Girne kalesinin siluetinin de yansımasıyla birlikte bulundukları yer gizemli bir hale bürünmüştü!
Sara’nın bu restorana Sarpla birlikte geldiği gece aklına geldi!
Ne kadar güzel, ne kadar mutlu bir gece geçirmişler, o süreçte yeni açılmış olan bu balık restoranında yedikleri deniz ürünlerinin tadını hala unutamamıştı.
Masaya oturduğu andan beri Sarp’la geçirdiği o güzel geceyi düşünmekten kendini alıkoyamayan Sara; en nihayetinde restoran sahibinin sipariş almak için masaya gelmesi, onlara seslenmesiyle bu düşüncelerinden sıyrıldı:
- Hoş geldiniz gençler! İyi akşamlar. Ne arzu edersiniz?
Sara, restoran sahibini hemen tanımıştı:
- İyi akşamlar İlyas usta, merhaba. Beni hatırladınız mı?
İlyas usta, ona adıyla hitap eden Sara’ya uzun, uzun baktı. Sonra da ‘’Uy seni hatırlayrum daa!
Sen o gece yanında Türk komutan ile gelen kızsın. Söyle bakayım bağa, ne ettun bizim uşağı? O neden yoktur yanında?’’
Sara, İlyas ustanın kendisini hatırlamasına çok sevinmiş ama Sarp’la ilgili soruya cevap veremediği için de çok üzülmüştü…
Sara’nın bu halini gören Metin söze girdi:
- Ustacığım, bu akşam biz bize bu kadarız; inşallah en yakın zamanda o sorduğun komutan da bizle olacak, o geldiğinde bir akşam yine geliriz buraya.
İlyas Usta, sorduğu sorunun Sara’yı üzdüğünü görünce:
- Tabii canım, her zaman beklerum daa, yine gelirsinuz elbet. Şimdi ne arzu edersiniz onu deyun bakalım bağa.
Sara, Sarp’la geldikleri akşam yedikleri sıcak mezeleri, kırlangıç balığının lezzetini anlatarak; yine onlardan istediklerini söyledi. Yiyeceklerin yanına da yeni rakı siparişi verdi.
Metin, yemeğe gelmeden önce Ayşe’ye Sarp adaya gelinceye kadar, ondan aldıkları haberi Sara’ya söylemeyelim demişti. Ama Sarp ile yaptığı telefon konuşmasında Finlandiya’da neler yaşandığını bu gece Sara’dan öğrenmeye de kararlıydı.
Devamı yarın
