Atilla ÇİLİNGİR


Gece Yarısı Güneşi - 117

Gece Yarısı Güneşi - 117


Hâlbuki Sara Sarp’ın adaya geleceğini bilse, o gelmeden havaalanına gidip onu günlerce orada bekleyeceğine emindiler.

Ama Sarp’ın gelişini güzel bir sürprizle Sara’ya göstermeye karar vermişlerdi. Hem Sarp’ın verdiği söze göre adaya gelmesi mutlaktı…

Bu arada masaya gelen yemekleri iştahla yemeğe, Sara’nın iş başarısını neşe içinde kutlamaya başladılar. Sara’nın kısa bir zamanda iş hayatında elde ettiği bu büyük başarı hepsini mutlu etmişti. Bu mutluluk içinde Metin Sara’ya dönerek;

- Sara yenge sana bir şey sormak istiyorum! Bunca zaman sonra adaya gelmen, Sarp’ın gelip, gelmeyeceğini bilmeden yaklaşık bir yıldan beri onu beklemen, çok büyük bir özveri. Evet, biliyoruz ki, onu çok seviyorsun, onun da hala seni sevdiğine inanıyorsun. Ama seni buralara kadar getiren, bunca zamandır Sarp’ın buraya geleceği umuduna sarılmanı tetikleyen mutlaka önemli bir sebep daha olmalı! Benimle paylaşmadığın bir şey, anlatmadığın başka bir neden var mı?

Sara hiç beklemediği bu soru karşısında öylesine mahzunlaştı ki! Ağlamaklı bir sesle:

- Hiç sorma Metin! Ben sana Sarp’ın Finlandiya’ya beni görmeye geldiğini anlatmadım. O her türlü zorluğu aşarak Helsinki’ye kadar beni görmeye geldi ama beni ve kızını göremeden, onun varlığını öğrenemeden geri dönmek zorunda kaldı!

Metin, Sara’nın anlattıkları karşısında adeta buz kesmiş, donup kalmıştı! Nefesi kesilmişçesine birkaç kez yutkunduktan sonra, zorlukla:

- Nasıl yani? Sarp seni görmek için Finlandiya’ya mı geldi? Ve seni göremeden geriye döndü öyle mi? Diyebildi…

Sara; ‘’Evet’’ dedikten sonra, annesi ve arkadaşının Sarp’a oynadıkları oyunu uzun, uzun anlattı. Anlattığı her şey Metin’le Ayşe’yi o kadar çok üzmüştü ki!

- Vay canına! Bu nasıl bir kader böyle? Sevdiğin kadını görebilmek, ona kavuşabilmek için binlerce kilometre yol git! Sonra da sana oynan büyük bir yalan oyunuyla amacına ulaşamadan geri dön! Ah benim canım kardeşim Sarp, kim bilir nasıl yıkılmıştır? Hala seni de öyle hatırlıyor tabii ki…

Sara:

- Ne yazık ki öyle Metin! Sarp beni Finlandiya’da gördüğü o görüntü ile hatırlıyor, benim ona olan sevdamı terk ettiğimi sanıyor tabii ki. Ama öyle olmadığının en yakın tanığı sizlersiniz. Onu hala ne kar çok sevdiğimi biliyor, görüyorsunuz. İşte benim buraya gelmeme neden olan en önemli şey de budur. Bu durumu mutlaka Sarp’a açıklamalıyım. Ne olursa olsun, bir gün o buraya gelecek, ben de ona her şeyi anlatacağım.

Gecenin ilerleyen saatlerinde Girne kalesinin ardından yükselen dolunay; limanın o gizemli havasına yeni bir anlam katmış, sevdalı yüreklerin anılarında kalan ne varsa dalgalarla oynaşan sulara yansıtmıştı…

Sara biraz Sarp’la yaşadıkları anıların, biraz da içtiği rakının etkisiyle kendini bu gizemli havanın gizemine kaptırmış; Fin’ce bir şarkı mırıldanmaya başlamıştı…

Şarkının Türkçesi bilinmiyordu ama onun incecik sesiyle söylediği bu içli şarkı, belki Sarp’a olan hasretini, belki de Sarp’a olan o büyük sevgiyi anlatıyordu. Ama kesin olan bir şey vardı ki, bu melodide söylenen ne varsa gerçek sevgiye, aşka, hasrete dairdi…

O gece Sara, Metin ve Ayşe çok mutlu bir akşam yemeği yediler. Her şey çok güzeldi. Gecenin sonunda hep birlikte ama bu defa Sarp’la birlikte yeniden bu restorana gelmeye söz verdiler.

Sara restoranın merdivenlerinden inerken; ‘’Büyük Tanrım, ne olursun Sarp’la bizi kavuştur. Onu çok özledim’’ diye haykırdı.

Bu haykırışına, Metin’le Ayşe; ‘’İnşallah o da olacak’’ diye cevap verdiler…

Diğer taraftan Sarp, Sara’nın yakın bir zamanda Kıbrıs’a geleceğini öğrendiği andan beri, yerinde duramaz olmuş, bir an önce Kıbrıs’a gitmenin hazırlığı içindeydi.

Ahmet Çavuş ve ailesi Sarp’ın bu halini dikkatle izliyorlardı!

Devamı yarın