Atilla ÇİLİNGİR


Gece Yarısı Güneşi - 125

Gece Yarısı Güneşi - 125


-  Bu dansı bana lütfeder misiniz? Dedi.

Sara yaşadıklarının şaşkınlığı içinde, Sarp’ın sesini duyar duymaz güçlü bir çığlık attı!  Salonda bulunan herkes Sara’ya odaklanmış, olanı biteni seyrediyorlardı!

Sarp, onu belinden kavradığı gibi dans pistine götürmüş; yıllar önce Lefkoşa’daki yeni yıl balosunda yaptıkları dansı bu defa Girne’de yapmaya başlamışlardı…

Salonu büyük bir sessizlik kaplamıştı!

Yıllar önce sadece onlar için çalan, Engelbert Humpertinck’in seslendirdiği; ‘’Love me with of your heart’’ isimli şarkının sözleri de duyulmaya başladı:

‘’Beni tüm kalbinle sev’’ diye başlayan bu şarkının sözleri, yaşadıkları tüm duyguları anlatan gerçeğin ta kendisiydi:

‘’Beni tüm kalbinle sev /Her kış, her yaz, her sonbahar /Çok uzaktayken, ya da yanında olduğum zaman /Seni sevdiğim gibi tüm kalbinle sev beni…’’

Dans pistini aydınlatan sahne ışıkları önce salonun tavanında bulunan kristal küreyi aydınlatıyor, sonra da bu küreden yansıyan renkli ışıklar salonun her yanında Finlandiya’da yaz gecelerinde yaşanan gece yarısı güneşine (midnigt sun) benzeyen görsel bir şölen yaratıyordu.

İşte bu görsel şölen içinde Sara sapsarı ipeksi saçları, masmavi gözleriyle o kadar güzeldi ki. Yıllar önce bu güzel kadına âşık olan Sarp, ona boşuna ‘’gece yarısı güneşim’’ dememişti.

Çünkü salona doluşan ışıklardan çok Sara’nın bu güzel görüntüsü öne çıkmış, salonda bulunan tüm misafirleri etkisi altına almıştı.

Bembeyaz elbisesi içinde Sara, Sarp’ın kolları arasında dans ederken; pistte adeta kuğu gibi süzülüyordu. Onun bu görüntüsünden etkilenmemek mümkün değildi…

Dans boyunca hiç konuşamadılar, birbirlerine kilitlenen gözleri aslında her şeyi öyle güzel anlatıyordu ki…

Onlar için çalan aşk melodisi bittiğinde olan olmuş; her ikisinin de hançerelerini yırtarcasına haykırdıkları:

- Aşkım en sonunda kavuştuk, seni çok seviyorum.

Sözleri salonun her yanını inlettiğinde, salonda bulunan herkes ayağa kalkmış onları alkışlıyordu!

Bu arada salonun tüm ışıkları yanmış, bu defa da Kaipuu için doğum günü pastası masasına getirilmişti.

Sara, sevdiği adamın ellerinden tutarak, Kaipuu’nun olduğu masaya götürdü. Sarp masaya geldiklerinde; yemyeşil gözleri olan güzel bir kız çocuğu ile karşılaşmış, soran gözlerle Sara’ya bakıyordu:

- Canım sevgilim, bu güzel kız da kim? Yoksa o birkaç yıl önce Helsinki de gördüğüm kız mı? Ama onu uzaktan gördüğüm için bu kadar güzel olduğunu bilmiyordum!

Sara;

- Sarp’ım ona iyice dikkatlice bir kez daha bak! Kim olduğunu anlayacaksın, dedi

Sarp:

- Küçük kıza bir kez daha baktı! Kaipuu da şaşırmış, yanına gelen adama dikkatle bakıyordu…

Sara daha fazla dayanamamış:

- Sarp’ım bu güzel kızın adı: Kaipuu… Türkçesi ‘’Hasret’’ demek. O bugüne kadar baba sevgisine hasret, babasını hiç görmeyen, bizim kızımız.

Sarp; ‘’o senin kızın’’ diye bağırdı…

Sadece Sarp değil salonda olan biteni izleyen herkes ağlıyordu. Bu gece bu salonda yaşananlar, sevginin, aşkın, hasretin, kavuşmanın ta kendisiydi.

Sarp, usulca kızının yanına yanaştı onu kucağına alarak; her iki yanağından da öptü:

- Güzel kızım merhaba, dedi

Kaipuu da ilk kez babasını görmenin heyecanını yaşarken, o da Sarp’ın yanaklarından öptü ve Türkçe olarak:

- Merhaba babacığım, ben seni çok özledim, her gece annemle birlikte sana kavuşmak için dua ettik, dedi…

Kurguladıkları senaryoyu başarıyla uygulayan Ayşe ile Metin de yanlarına gelmiş, bu mutluluk tablosunda hak ettikleri yeri almışlardı.

O akşam ‘’Hasret’in’’ doğum günü pastasını neşe içinde kestiler. Birbirlerine kavuşmanın büyük mutluluğu içinde bir daha ayrılmamaya söz verdiler.  

En nihayetinde birbirlerini çılgıncasına seven Sarp ile Sara’nın kalp atışları, kaderlerinin de sesi olmuş. Kader, bu iki sevdalının yıllar sonra da olsa kavuşmasına mani olmamış, olamamıştı!

Ya baba sevgisine ‘’Hasret’’ o minik yürekli kıza ne denmeliydi?

O babasını öyle çok özleşmişti ki, kader de onun bu sevgi dolu özlemine boyun eğmiş, babasına kavuşmasını önlemek istememişti.

Sara, Sarp ve Hasret birbirlerine sıkı sıkıya sarıldılar. Kıbrıs’ta onları mutlu bir hayat bekliyordu…

SON