28 bin 075 lira 50 kuruş olarak ilan edilen asgari ücretin işverene maliyeti 40 bin 214 lira 3 kuruştur.
Net ücretle işverene maliyet arasında yüksek fark olursa, bu fark bazı işverenler tarafından “kayıt dışı çalıştırma riskine girmeye” değer görülür. Asgari ücretin vergi dışı kalması nedeni ile bu fark yüksek değil.
- Asgari ücret neden önemlidir?
Çalışanların yarıdan fazlası asgari ücretle çalışıyor. Milyonlarca ailenin geçimini doğrudan etkiliyor. En önemlisi de, tüm ücret artışları için bir gösterge olarak görülüyor. Asgari ücret hükümet tarafından tayin edilmezse, işverenler çalışanlardan daha yüksek verim almak için ücretleri daha yüksek tutacaklardır. Şimdi ise asgari ücrete göre şekillenen piyasa ücret düzeyi ellerini bağlıyor.
- İşçi ve hükümet, iki farklı dilden konuşuyor?
Ücret artışlarında TÜİK, TÜFE verileri kullanılıyor. TÜİK TÜFE oranları altı yıl öncesinde, İTO geçinme endeksinden daha yüksek çıkardı. Ne olduysa şimdi yüzde 10 dolayında daha düşük çıkıyor. Reel ücret düzeltmesi TÜFE’ ye göre yapıldığı için, işçi kaybediyor.
TÜİK, TÜFE içinde gıda ve konut harcamalarında artış genellikle daha yüksektir. Gıda’nın TÜFE harcama sepeti içindeki payı yüzde 25, konut harcamalarının payı yüzde 15’tir. Bu bir ortalama olduğu için ücretlilere uymuyor. Biliyoruz ki ücretliler gelirlerinin en az yüzde yetmişini gıda ve konut için harcıyor. Bu durumda TÜFE sepeti, işçi harcama sepetine uymuyor. Düşük kalıyor.
Bu nedenledir ki yıllardır geçinme endeksi hazırlamak gerektiğini söylüyorum.
- Bakanın açıklaması kurumsal devletin nasıl bittiğini gösterdi? Asgari ücret masasında 15 kişi var. Onu hükümet ve işveren temsilcisidir. Beşi işçi temsilcisidir. Hükümet de bir işveren olduğu için bugüne kadar asgari ücrete hepimizin bildiği gibi hükümet ve tek kişi karar verdi. Sendikalar adına katılan Türk-iş nihayet bu sene bunu anladı ve asgari ücret masasına katılmadı.
Aslına bakarsak Türkiye de sendikalar da tüm işçileri temsil etmiyor. 2000’li yıllarda işçilerin yüzde 70’i sendikalı idi, şimdi yalnızca yüzde 14’ü sendikalıdır. Önce işçileri sendikalı yapmak gerekir. Bunun için de devlet işçinin önünü açmalıdır. Tersine son 22 yıldır, devlet adına karar veren siyasi iktidar, sendikalaşmayı önledi.
İkincisi, Çalışma bakanı “süreç boyunca diyalog içinde olduğumuz işçi konfederasyonlarına teşekkür ederim” diyor. Türk-iş başkanı Atalay’da “Bakan bizim görüşlerimiz olduğunu söylüyor ama biz görüş bildirmedik” diyor. Kim doğru söylüyor.
Sonrasında Bakan “Masada işçinin olmaması çok önemli değil, diyor”
Demek ki bakan, sendikaların tepkisi üzerine lafı değiştirdi. Zira Güneş balçıkla sıvanmaz.
Bu durum Türkiye de kurumsal devletin ne hale geldiğini gösteriyor.
- Hükümetin işçi ve istihdam politikası yoktur.
Bugüne kadar açıklanan asgari ücret kararlarından siyasi iktidarın bir istihdam politikasının olmadığı net olarak görülüyor. Keşke sorun bundan ibaret olsaydı. Türkiye’nin mülteci politikası milyonlarca işçinin işini kaybetmesine neden oldu. Zira bunlar kayıt dışı ve daha düşük ücretle çalışıyor. Yapılan anketlerden çıkan sonuca göre toplum bu nedenle tedirgindir.
Özetle, yapısal sorunlar gibi, istihdam ve ücret sorunu da kronikleşti. Tersten kesiyor.
