Freedom House'un 2025 Dünyada Özgürlük "Freedom in the World" raporunda Türkiye’de sendikal hakların kısıtlandığı ifade ediliyor ve “Türkiye'de sendikal haklar ciddi kısıtlamalarla karşı karşıyadır. Yasal olarak tanınmasına rağmen, grev hakkı ve sendikal faaliyetler hem mevzuat hem de uygulamada sınırlıdır. İşçilerin toplu pazarlık haklarını elde etmede sınırlamalar vardır. Sendikalar ve meslek kuruluşları, hükümetin çıkarlarına aykırı görülen faaliyetleri nedeniyle devlet müdahalesi ve misilleme ile karşılaşmaktadır.” şeklinde yorum yapılıyor.
1961 Anayasası grev hakkını anayasal bir hak olarak tanıdı. 1963'te o zamanki Çalışma Bakanı Bülent Ecevit’in çabaları ile çıkarılan 274 sayılı Sendikalar Kanunu ve 275 sayılı Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve Lokavt Kanunu ile grev ve lokavt hakkı hukuki statüye kavuştu.
1982 Anayasası grev hakkını ciddi ölçüde sınırlandırdı, siyasi grev ve genel grevi yasakladı. Grev kararlarını erteleme yetkisi hükümete verildi. 2821 ve 2822 sayılı yasalarla sendikal haklar daraltıldı.
1980 darbesi, en fazla işçi haklarına zarar verdi. Sonraki iktidarlar da darbe mevzuatını değiştirmedi. Hükümetlerin grev erteleme hakları devam etti.
1. Sendikalı işçi sayısı yüzde 15’e geriledi.
Türkiye’de AKP iktidarı, demokratik kurumları, sivil toplum örgütlerini ve bu çerçevede sendikaları tek tek ve zamana yayarak etkisizleştirdi.
2002 yılında işçilerin yüzde 58,6’sı sendikalı idi. Şimdi bu oran yüzde 15’e geriledi. İşçilerin yüzde 85’i sendikasızdır.
2. Uygulamada Grev ve lokavt yasaklandı.
Anayasa'nın 54. maddesine göre siyasi amaçlı grevler, dayanışma grevleri, genel grev ve işyeri işgali yasaktır.
Ayrıca yasaya göre, milli güvenliği ve genel sağlığı tehdit ettiği gerekçesiyle hükümetlerin grevleri erteleme yetkisi vardır. Uygulamada bu yetki grev hakkının yasaklamasına dönüşmüştür.
6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu’na göre ertelenen grevler 60 günlük erteleme süresi sonunda yeniden başlatılamıyor. Taraflar erteleme süresi içinde anlaşamazlarsa uyuşmazlık Yüksek Hakem Kurulu (YHK) tarafından çözülüyor. Bu nedenle grev ertelemesi fiilen grev yasağı anlamına geliyor.
3. Asgari Ücret masasında işçi yoktur.
Asgari Ücret Tespit Komisyonu, beş kişisi hükümetten, beş kişisi işveren temsilcisinden, beş kişisi de işçi temsilcisi olmak üzere 15 kişiden oluşur.
Bu masada yasaya göre en fazla üyesi olan sendika yer alıyor. En fazlası üyesi olan Türk-iş’in de üye sayısı, toplam işçi sayısının yüzde 7,5’i kadardır. Yani 100 işçiden 7,5’i masada temsil ediliyor. Bu demektir ki masada fiilen işçi yoktur.
Masada işçi olmayınca, siyasiler asgari ücreti ceplerinden veriyor gibi tartışıyorlar.
4. TÜİK verileri tartışılıyor.
Son yıllarda “TÜİK, TÜFE oranını düşük gösteriyor ve ücret ve maaş düzeltmeleri de, TÜFE’ye göre düzenlendiği için, fiili durumda reel olarak geriliyor” şeklinde bir tartışma var.
Söz gelimi, 2024 yılı ortasında yapılan bir MetroPoll araştırmasında katılımcıların yüzde 61,7’si TÜİK’in enflasyonu olduğundan düşük gösterdiğine inanırken, sadece yüzde 11’i açıklanan verilerin gerçekçi olduğuna inanıyor.
Öte yandan yarı kamusal bir kuruluş olan İTO geçinme endeksi verileri ile TÜİK TÜFE verileri arasındaki fark yüksek çıkıyor. İTO 2025 başında Enflasyon sepetini TÜİK’e göre düzenledi. Ama Ocak-Nisan arasında 4 ayda;
4 ayda, İstanbul enflasyonu ile Türkiye enflasyonu arasında 6,05 puan fark oluşmaz.
Geçmiş yıllarda bu fark daha fazla idi.
Sonuç olarak, işçi hakkına sahip çıkmıyor. Oysaki hak verilmez alınır. İşçiler demokratik haklarına sahip çıkmazlarsa hükümetlerde kulağının üstüne yatar