İsrail, tarih boyunca büyük acılar yaşamış, soykırıma uğramış bir halkın devletidir. Ancak ne ironiktir ki bugün, benzer acıları Filistin halkına yaşatması, sadece tarihsel bir çelişki değil; insanlığın evrensel değerlerine ağır bir ihanet niteliği taşımaktadır. Bir zamanlar dünyanın en trajik zulümlerinden birine maruz kalan bir milletin, bugün sivilleri hedef alması, şehirleri yerle bir etmesi ve çocukları bombaların altında bırakması hiçbir şekilde kabul edilemez.
Geçtiğimiz aylarda sözde ateşkes sağlanmış, esir değişimi yapılmıştı. Ancak yapılan anlaşmalarda Filistin’in sınırları, statüsü ve bağımsız devlet olma takvimi konusunda hiçbir somut adım atılmadı. Daha anlaşmaların mürekkebi kurumadan İsrail’in yeniden saldırılara başlaması, uluslararası hukuk ve diplomasiye açıkça meydan okumaktır. Bu durum, Ortadoğu’da yıllardır uygulamaya konmaya çalışılan ve bölgedeki sınırları yeniden şekillendirmeyi amaçlayan büyük projelerin bir parçası olarak yorumlanıyor. Bölgeyi kendi çıkarlarına göre dizayn etmeye çalışan güçler, İsrail’i ileri bir karakol gibi konumlandırarak, onun üzerinden Ortadoğu’da “denge” kurmaya çalışmaktadır.
İsrail’in bu kadar pervasız davranabilmesinin arkasında yalnızca kendi siyasi iradesi yok. Onu koruyan, destekleyen ve uluslararası arenada adeta dokunulmazlık zırhı sağlayan ülkeler de var. Başta Amerika Birleşik Devletleri olmak üzere bazı Batılı ülkelerin koşulsuz desteği, İsrail’i fiilen uluslararası hukukun üzerinde bir konuma taşımıştır. Bu destek sürdükçe de İsrail’in saldırgan politikalarının duracağına dair bir işaret görünmüyor.
Diğer yandan, bazı Arap ve Müslüman ülkelerin tepkisizliği veya pasif tavrı da sürecin uzamasında etkili oluyor. Bölgedeki devletler ortak ve kararlı bir tutum sergilemedikçe, Filistin’de yaşanan trajedinin sona ermesi maalesef mümkün görünmüyor. Bugün Filistin’de olup bitenler bir çatışmadan çok daha fazlasıdır; sivillerin sistematik biçimde yok edildiği bir insanlık dramıdır.
Bu gidişata dur demek istiyorsak, ilk adım ABD’nin koşulsuz destek politikasının uluslararası platformlarda sorgulanmasıdır. ABD, İsrail’e verdiği sınırsız diplomatik kalkanı geri çekmediği sürece, hiçbir yaptırım mekanizması işlemeyecektir. Bu da İsrail’e daha fazla hareket alanı açarak, saldırıların sürmesine zemin hazırlamaktadır.
Dünya ülkelerinin, özellikle de bağımsızlığını ve ekonomik kaynaklarını korumaya çalışan gelişmekte olan ülkelerin, bu adaletsiz düzene karşı ortak bir duruş sergilemesi gerekiyor. ABD ve İsrail’in uluslararası siyasette yalnızlaştırılması, bölgeye gerçek bir barışın kapısını aralayabilir. Elbette bunun sürdürülebilir olması için Rusya gibi bölgesel güçlerin de kontrolsüz hamlelerden uzak tutulması şarttır.
Gazze’de, Batı Şeria’da ve işgal altındaki diğer Filistin şehirlerinde yaşanan dram, yalnızca bir coğrafyanın değil; tüm insanlığın ortak sınavıdır. Sessiz kalmak, bu acıların sorumluluğunu paylaşmak demektir. Artık sadece izlemek değil; adil, kararlı ve vicdani bir duruş sergilemek gerekiyor.
Dünya, bu tabloyu değiştirebilir. Yeter ki gerçekten değiştirmeyi istesin.
