Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Türkmenistan ve Tacikistan’dan oluşan 5 Orta Asya Türk Devleti ve AB, Özbekistan’ın ev sahipliğinde Semerkant’ta 1nci AB-Orta Asya Zirvesini gerçekleştirmişlerdir., Zirve sonunda yayınladıkları deklarasyonun en önemli konusu Kıbrıs olmuş ve bu konuda alınan karar Türkiye ve KKTC için büyük bir hayal kırıklığı yaratmıştır.
Zirveye Türk Devletleri Cumhurbaşkanları, AB’den AB Konseyi ve Avrupa Komisyonu Başkanları’yla AB’ye bağlı uluslararası finans kuruluşlarının temsilcileri katılmıştır.
Deklarasyonun hayal kırıklığı yaratan 4ncü paragrafı "Tüm Devletlerin egemenliğine ve toprak bütünlüğüne, tüm uluslararası ve bölgesel forumlarda saygı göstermeyi ve bu ilkelere aykırı herhangi bir adımdan kaçınmayı taahhüt ettik. Aynı ruhla, BM Güvenlik Konseyi'nin 541 ve 550 sayılı kararlarına olan sağlam bağlılığımızı yineledik.” şeklindedir.
BMGK’nın 550 ve 541 sayılı kararları, BM'ye üye tüm devletlere, 'Kıbrıs Cumhuriyeti'nin egemenliğine, bağımsızlığına, toprak bütünlüğüne saygı gösterme' ve 'Adada, Kıbrıs Cumhuriyeti Hükümeti dışında herhangi başka bir hükümeti tanımama' çağrısında bulunmaktadır. Bu duruma göre; Kazakistan, Özbekistan, Kırgızistan, Türkmenistan ve Tacikistan, KKTC’nin bağımsızlığını reddetmekte ve TSK’yı adada işgalci güç olarak görmektedir. Tacikistan hariç diğer 4 ülkenin GKRY’ne Kıbrıs Cumhuriyeti olarak Büyükelçiler ataması da aldıkları bu kararı perçinlemektedir.
Bu ülkeler halen KKTC’yi tanımamış olabilir, ancak tanımamayı taahhüt etmek, GKRY’yi Kıbrıs Cumhuriyeti olarak tanımak ve ona elçi atamak yaraya tuz basmak demektir. Türk Devletleri oldukları için kabullenmek mümkün değildir.
Nereden nereye?
Bugüne kadar Türk Devletleri, ilişkilerini güçlendirmeyi, dayanışma ve işbirliğini arttırmayı, birlikte bir güç olarak hareket etmeyi rehber edinmiş, bu amaçla Türk Devletleri Teşkilatını (TDT) kurmuş, geliştirmiş, genişlemede de ilerleme kaydetmiştir.
Bu deklarasyona imza atan devletlerden Kazakistan, Özbekistan ve Kırgızistan TDT’ın asil, Türkmenistan gözlemci üyesidir. Tacikistan ise henüz üye değildir.
KKTC de, teşkilat tarafından Macaristan ve Türkmenistan’ın yanında gözlemci üye olarak kabul edilmiş, toplantılara katılmış, hatta asil üye olma yolunda da mesafe almışken böyle bir durumla karşılaşılması üzüntü ve endişe yaratmıştır.
Zirveye katılan Türk Devletlerinin, beklenmedik şekilde Türkiye ve KKTC aleyhinde karar almalarının altında yatan gerçeklerin sebeplerinin araştırması ve düzeltilmesi için çözümler bulunmasının gerekli, hatta elzem olduğu değerlendirilmiştir.
Üzücü kararın sebepleri
5 Orta Asya Türk Devletinin aldığı bu endişe verici ve üzücü kararın sebeplerinin, aşağıdakilerden biri veya birden fazlası olduğu düşünülmektedir.
AB’nin 12 milyar Euroluk yatırım vaadi
Zirve’de AB, bu ülkelere 12 Milyar euroluk bir yatırım taahhüdünde bulunmuştur. Ancak AB’nin, bunun siyasi koşulu olarak da Kıbrıs konusunda BM kararlarına uyulmasını taahhüt olarak ortaya koyduğu, bunda Yunanistan’ın ve GKRY’nin vetoya yönelik baskısının da etkili olduğu bilinmektedir.
Bu durumda söz konusu ülkelerin, Türk dünyası ile dayanışma ve Avrupa yatırımları arasında bir tercih yapmak durumunda kaldığı ve tercihlerini AB yatırımlarından yana kullandığı anlaşılmaktadır.
Ayrıca bu davranış, AB’yle ilişkilerde sorun çıkma ihtimali doğduğunda, Türkiye’yle yakınlaşmanın sona ereceğinin bir işareti olarak da görülmektedir.
Rusya’nın etkisi
Söz konusu devletler üzerinde Rusya etkisinin halen devam ettiği ve onu gücendirecek söylem ve eylemlerden mümkün olduğu kadar kaçınmaya gayret ettikleri düşünüldüğünde, zirvede bu ülkelerin KKTC'yi tanımayı reddetmekle bir noktada, Türkiye’nin etkinliğini artırdığı Türk dünyasında, Rusya'nın etkisinin tamamen yok olmadığını göstermeye çalıştıkları da söylenebilir.
Ayrıca Türkiye’nin, Suriye’deki değişimde ABD’yle birlikte hareket etmesinin Rusya’yı gücendirdiği, onun da zirveyi fırsat bilerek Türk Devletlerine telkinle böyle bir karar çıkmasına vesile olup, Türkiye’ye mesaj vermek istediği de düşünülebilir.
Devam eden gayrı resmi müzakereler
BM Genel Sekreteri’nin teşvik ve ısrarıyla Cenevre’de Kıbrıs Türk ve Rum liderleri gayrı resmi yemekte bir araya gelmiş, kendilerince sorun olarak görülen Kıbrıs konusunun BM parametleri çerçevesinde çözülmesini öngören görüşme yapmışlardır. İkinci görüşmede ise görüşmenin formatı değişmiş, toplantıya, BM Genel Sekreteri, Türkiye ve Yunanistan Dışişleri Bakanları, İngiltere Devlet Bakanı, KKTC ve GKRY liderleri katılmıştır. (5+1) Görüşmelerin devam etmesi söz konusudur.
Kıbrıs konusunda tarafların tezleri açıktır. Müzakerenin Türk tarafının, egemen, eşit ve bağımsız iki devlet tezinin törpülenerek BM kriterlerine yaklaştırmaya yönelik olduğunu bilmeyen yoktur. Bu konuyu müzakere etmek, Türk tarafını, arkasında durduğu tutumundan taviz vermeye zorlamak demektir. Kıbrıs konusu, her zaman ortaya koyduğum gibi “eğreti politika” kabul etmez.
Türk Cumhuriyetleri de bu müzakereleri takip etmektedir. Müzakere olduğuna göre, Türk tarafının tezlerinde yumuşama göstererek BM parametlerine yakınlaşacağını düşünerek gösterdikleri tutumu fazla sakıncalı bulmamış olabilmeleri de muhtemeldir.
Çözüm bulunabilir mi?
AB’nin vaatte bulunduğu 12 milyar euroluk yatırımın ne ölçüde gerçekleşeceği belli değildir. Türk Devletlerinin AB’yle imzaladıkları deklarasyonda, ortada Türk birliğini zedeleyen bir durum vardır. AB durumu istismar etmiştir. Ancak AB dahil, hiçbir gerekçe bunun mazereti olamaz. Bu devletlerin imzalarını geri çekmesinin ancak politik ortamda radikal değişiklikler olması halinde gündeme gelebileceği, bunun da çok iyimser bir düşünce olacağı açık olup, 5 ülkenin, Türkiye ve KKTC’ye ilişkin taahhütleri kesinlikle kabul edilemez.
Kıbrıs konusu Türkiye ve KKTC için milli bir dava, Türk Milletinin yakından takip ettiği, önem verdiği konu, tarihi miras, güvenlik ve güvenirlik meselesidir.
Yönetimin “nerede yanlış yaptık” diye düşünmesi ve çareler bulması gerekmektedir. Karşılaşılan bu durumda hiçbir şey olmamış gibi hareket edilemez. Ancak yine de ilişkiler, kırıcı olmadan daha dikkatli bir şekilde sürdürülmeli, Türk birliği, beraberliği, dayanışması, üzerinde çalışmaya devam edilmeli, kamuoyunun bu konudaki hassasiyeti dikkate alınarak, yapılan girişimler gerçek bir şekilde kamuoyuyla paylaşılarak, yanlış anlaşılmalara mahal verilmemelidir.
Her şeye rağmen Türkiye, Kıbrıs konusunda izlediği tutumdan geri adım atmadığını kararlılıkla göstermeli, KKTC’nin egemenliğine ve bağımsızlığına verdiği desteği sürdürmeli, hatta daha da güçlendirmelidir.