Yine o kritik sürecin ülkemize olan yansımaları yaşanırken; özellikle Suriye’de yaşanan iç savaştan, IŞİD Terör Örgütünün acımasız, insanlık dışı katliamlarından kaçarak ülkemize, Türk Milletin vicdanına sığınan Suriyeli mültecilerin; kadın, çocuk, yaşlı demeden yurdumuzun değişik yörelerinde sergiledikleri içler acısı görüntüleri unutulmayacaktır…
Hükümetin her türlü insani yardımına, sığınmacılar için açılan ve binlerce kişiyi barındıran bölgesel kamplara rağmen; ( özellikle Adana, Hatay, Mersin, Gaziantep ve Suriye sınırına yakın yerleşim yerleri…) sayıları milyonları bulan Suriyelilerin, gerek onlara tahsis edilen kamp bölgelerinde; gerekse yurdumuzun pek çok büyük kent merkezinde sokaklarımıza yansıyan içler acısı görüntüleri, insan olan herkesi üzmeye devam etmektedir…
Evet, dost bir ülkeye, onlara kucak açan Türk Milletinin vicdanına sığınmışlardı.
Ülkelerinden uzaktaydılar, her türlü hasrete ve yaşadıkları onca zorluğa rağmen, yine de hayatta kalabilmenin mutluluğunu yaşıyorlardı.
Ne kadar zordu hayat onlar için! Dilimize, kültürümüze yabancı bu insanlarla, din kardeşliğimiz, komşuluk ilişkilerimiz vardı.
Aslında, Suriye sınır köylerinde pek çoğunun akrabası olan bu insanlar; evlerinden, topraklarından uzakta vatan hasretiyle yaşam savaşı veriyorlardı…
Suriye’de yaşanan iç savaş, sonrasında İŞİD Terör örgütünün, İslamiyet adına hareket ettikleri ama hiçbir şekilde yüce dinimiz İslamiyet’le ilgisi olmayan, asla kabul edilemeyecek insanlık dışı uygulamaları görsel ve yazılı bansına yansıdıkça, vicdanı olan her insanın etkilenmemesi mümkün değildi ki…
Suriye’de ortaya çıkan vahşet tablosu, insanlık adına tam bir utanç belgesiydi. Böylesi bir vahşete, yüce dinimizin alet edilmesine, İslam âleminin büyük bir tepkisi vardı.
Ancak ne yazık ki, Hıristiyan inancı ile yaşayan dünyanın diğer ülkeleri, bu vahşet tablosunu ‘islamofobi’ terimin içine sıkıştırmanın gayreti içindeydiler.
Bu kabul edilebilecek bir durum değildi.
Çünkü İslamiyet’in özü insan sevgisine dayanmaktaydı. O nedenle ‘İslam’ı, teröre alet eden bu insanlıktan nasibini almamış, canavar ruhlu militanlara karşı yapılabilecek ne varsa mutlaka yapılmalıydı.
İlerleyen süreçte de öyle oldu; özellikle batılı ülkelerin İŞİD Terör örgütü ile sıcak savaş şartlarıyla mücadele etmeye çalışan bölge ülkelerine; başta Amerika olmak üzere batılı ülkelerden silah, teçhizat, yiyecek, ilaç v.b malzeme yardımı yapılmaya başladı. Aslında bu süreçte bulunmalarının en önemli nedeni BOP projesi kapsamında Ortadoğu’da ki, stratejik amaçlarıydı! (Bk. ‘10’ların İzleriyle Türkiye’, sayfa: 274 - 277 BOP’un 5 ana temel maddesi.)
Bu ülkelerin başında tabii ki, Amerika ve aynı emperyalist amaçları taşıyan diğer batılı ülkeler geliyordu.
IŞİD Terör örgütü ile mücadele konusunda bölge ülkelerinin askeri yönden güçlenmesi, özellikle eğitim konusunda Türkiye’nin ön plana çıkması, Amerika ile vardıkları mutabakat sonucunda bölgedeki askeri birliklere eğitim verecek olması; şüphesiz bu terör örgütünün insanlık dışı uygulamalarını önleyecek, bu acımasız militanları yok edecek etkin tedbirlere büyük katkısı olacaktı.
Ancak bu süreç öncesinde ülkemizin bu terör örgütüne destek sağladığı yönünde yaratılan/oluşturulan algı; dünya kamuoyunda Türkiye adına olumsuz bir görüntü yaratmıştı!
Böylesi bir algının oluşmasına neden olan pek çok haberin yazılı ve görsel medyaya yansıması, dünya basınından elde edilen kimi görüntülerin, duyumların kamuoyu ile paylaşılması; her ne kadar ispata tabi bilgiler olsa da; böylesi haberler, ülkemize hiç de hak etmediği olumsuz bir algıyı yaratmıştı..!