Armağan KULOĞLU


Olan Ukrayna’ya oluyor

Olan Ukrayna’ya oluyor


Halen düşük yoğunluklu çatışmaların yaşandığı Rusya-Ukrayna Savaşı 3 yılını doldurmuş durumdadır. Savaşın sona erdirilmesi için uluslararası güçler ve kurumlar tarafından bugüne kadar ciddi bir teşebbüste bulunulmamış, aksine gerek ABD/NATO, gerekse Rusya kendi politikalarını gerçekleştirmek için savaşın devam etmesinden yana bir tutum içinde olmuşlardır.

ABD/NATO, Çin’i çevreleme ve Rusya’yı sıkıştırma stratejisi gereği, NATO’nun doğuya doğru genişlemesini öngörmüş, Ukrayna’yı da NATO üyeliği için heveslendirmiştir.

NATO’nun, Soğuk Savaştan bir müddet sonra sürekli olarak kendisine yakınlaşmasından ve aralarında tampon olarak bulunan ülke kalmamasından endişe duyan ve tehdidin büyüdüğünü gören Rusya da bu tehdidi durdurmak amacıyla Ukrayna’ya karşı savaş başlatmıştır. Bu vesileyle Karadeniz’de kaybettiği üslerini ve Rusya etkisinde bulunan ve değerli kaynaklara sahip olan yerleri ele geçirmeyi de tehdidi bertaraf etme planının içine dahil etmiştir.

Savaşı kısa sürede tamamlayacağını değerlendiren Rusya, personel sayısı, eğitim, motivasyon, malzeme ve teknolojik açıdan yeterli durumda olmadığını görememiş, ABD ve Avrupa’nın Ukrayna’yı destekleyip kendisine yaptırımlar uygulayarak yıpratıp, zayıflatarak amacına ulaşmak isteyeceğini de hesaplayamamıştır. Ancak yine de bu savaşı devam ettirerek amacına oldukça ulaştığını söylemek mümkündür.

Bu duruma, özellikle Çin’in kendisini de korumak amacıyla, ABD/NATO Stratejisini sekteye uğratmak için Rusya’yla ittifak içinde olması ve Kuzey Kore’nin de Rusya’ya yardım için kuvvet göndermesi ve aralarında savunma işbirliği anlaşması yapması, ibrenin kısmen de olsa Rusya tarafına dönmesine katkı sağlamıştır.

ABD’nin savaşı sona erdirme girişimi

ABD Başkanı Trump, başkan seçilmeden evvel ortaya koyduğu politikalarının içindeki Rusya-Ukrayna savaşını sonlandırma girişimlerine seçildikten sonra hemen başlamıştır. Ancak bu konuda, savaşın tarafı olan Ukrayna’yı ve bu savaşta kendisine her türlü desteği ABD’yle birlikte sağlayan Avrupa’yı dışarıda bırakarak gerçekleştirmeyi tercih ederek, doğrudan Rusya’yı muhatap aldığı görülmüştür. Nitekim geçen hafta gerçekleştirilen 61. Münih Güvenlik Konferansında, bir taraftan Avrupa’nın güvenliğinin ABD tarafından artık dikkate alınmamasından ve Ukrayna konusunda da Avrupa’nın devre dışı bırakılmasından duyulan endişe teyit edilmiştir.

Trump’ın, Putin ve Zelenski’yle yine geçen hafta gerçekleştirdiği telefon görüşmeleri savaşın sona erdirilmesi için attığı ilk büyük diplomatik adım olmuştur.

Trump daha sonra yaptığı açıklamada, Ukrayna’nın NATO üyeliğinin makul olmadığını düşündüğünü ve Ukrayna’nın tüm topraklarını geri almasının da olası görünmediğini belirtmiştir. Ukrayna ise, Moskova’nın saldırılarını durdurmasını, işgal ettiği topraklardan çekilmesini ve NATO üyeliği ya da eşdeğer güvenlik garantileri verilmesini talep etmiştir.

Trump ve Putin’in telefon görüşmesinden sonra Suudi Arabistan’da bir araya gelmeleri söz konusu olup, bu görüşmeye hazırlık için ABD ve Rus heyetleri, bu hafta başında S.Arabistan’da bir araya gelmişlerdir. Toplantı sonrası yapılan açıklamalardan, savaşın bir an önce sona ermesi ve barışın tesisi için kararlılık gösterildiği, bunun için üst düzey heyetler kurulacağı, bir an önce barışı tesis ederek ABD-Rusya ilişkilerini geliştirmeye ağırlık vermeyi arzu ettikleri anlaşılmıştır.

Trump Ukrayna’dan bedel istiyor

Trump Zelenki’yle yaptığı görüşmede yine tüccar zihniyetiyle bugüne kadar yaptığı yardımların karşılığında 500 milyar dolar değerinde nadir toprak elementleri istediğini söylemiş, onların da bunu kabul ettiğini belirtmiştir. Yardımın devam edebilmesinin bir karşılığının da olması gerektiğini ifade etmiştir.

Bu konuda anlaşmalar üzerinde çalıştıklarını, anlaşmada Ukrayna’ya bazı garantiler verdiklerini, onlara sağladıkları imkanlar karşılığında da bunu talep ettiklerini söylemiştir. Zelenski de ABD yardımı olmazsa yardımın eksik kalacağını ve Ukrayna’nın işine yaramayacağını belirterek Trump’a güvendiğini ve ABD’nin stratejik ortakları olduğunu da sözlerine eklemiştir.

Zelenski uyanıyor

Zelenski Trump’la görüştükten birkaç gün sonra, talep edilen hususların Ukrayna’ya zarar vereceğini değerlendirerek kabul ettiklerinin bir kısmından vazgeçtiği ve kendisinin de ortaya birtakım teklifler öne sürdüğü görülmüştür.

Öncelikle Ukrayna’nın sahip olduğu nadir madenlerinin %50’si kadarını ABD’ye devretmeyi öngören teklifi, çıkarlarını korumadığı için şimdilik reddettiğini söylemiştir.

Trump’ın Putin’le görüşmeden evvel kendisiyle görüşmesinin de daha uygun olacağını, Avrupalıların da müzakere masasında olması gerektiğini, kendilerinin Avrupa’nın bir parçası olduğunu ve AB’nin de bir parçası olacaklarını ortaya koymuştur.

Zelensky, Trump’ın Putin’le yaptığı görüşmede Rusya’ya vermeyi planladığı tavizlere karşı talepler öne sürmeye başlamış, bu kapsamda Kırım’ın Ukrayna’ya iadesi söz konusuyken, Kursk meselesini de denkleme dahil etmiştir.

Avrupa ve Zelensky, Trump’ın tavizler üzerinden bir yaklaşım içinde olduğunu, taviz verilirse Putin’in daha fazlasını talep edebileceğini, ABD’nin de çıkarlarına ters gelmemesi halinde bundan kaçınmayacağını düşünerek, müzakerelere ortak olmak istemektedir.

Ukrayna Devlet Başkanı bu hafta Türkiye’ye gelmiş, görüşmeler sonunda Zelensky’nin yaptığı açıklamada, barış girişimlerinden memnun olduklarını, ancak kendilerinin ve Avrupa’nın dışarıda bırakılmasının doğu olmadığını ve güvenlik garantilerine ihtiyaç olduğunu vurgulamış, bu savaşta çok bedel ödediklerini, olası anlaşmadan zararlı çıkmak istemediklerine değinmiş ve esir takasının da ihmal edilmemesini hatırlatmıştır. Türkiye’nin bugüne kadarki tutumunu ve Kırım için hassasiyetini de göz önünde tutarak, müzakerelerin içinde olmasını arzu ettiklerini dile getirmiştir.

Trump-Putin diyaloğu…

Gelişen müzakere ortamı, diyaloğun önceden başlamış olabileceğine işaret etmektedir. Rusya’nın, Suriye’de yaşanan olaylara müdahale etmemesini, Ukrayna cephesinde kazandıklarını geri vermeme karşılığında, ABD’yle kapalı kapılar arkasında yapmış olabileceği bir mutabakata bağlamak mümkündür.

Rusya’nın, Ukrayna topraklarının %22’sini almakla, değerli yeraltı maden kaynaklarının bir kısmının da bu bölgenin içinde kalmasıyla, Karadeniz’de geniş üs ve liman imkanları elde etmekle, ABD ve Avrupa’dan sınırsız yardım almasına rağmen Ukrayna’nın NATO’ya girmesini ve kendisinin de NATO tarafından çevrelenmesini engellemekle, Ukrayna’nın NATO beklentisini kırmakla, müteakiben Gürcistan ve Ermenistan’ı da NATO üyeliğinden uzaklaştırarak ihtiyaç halinde müdahale için bu bölgelerde kendisine alan açmakla bu diyalogdan karlı çıktığı görülmektedir.

ABD’nin de savaş masraflarını çıkarabileceği ve Rusya’ya kazandırdıklarının karşılığında Rusya’yı Ukrayna’da, aşırı sıkıntı yaratmayacak tarzda üsler teşkil etmesine razı edebileceği ve Rusya faktörünü paranteze alarak, gayret ve dikkatini Çin üzerinde toplama fırsatı elde edebileceği dikkate alındığında karlı çıktığı söylenebilir.