Orta Vadeli Program, bir istikrar programı değil. Hükûmet bu programla iktisadi istikrarı sağlayacağını sanıyor. Ama yalnızca kendisi inanıyor.
Reel sektör ve iktisat bilenler, bugünkü istikrar sorununun çözülmesi için inandırıcı bir istikrar programının olması gerektiğini biliyorlar. Biliyorlar ki, Türkiye’de güven sorunu ancak bir istikrar programı ile sağlanabilir.
Zira, istikrar programlarında uygulanacak iktisat politikaları ve modeller de açıklanır. Bu nedenle iktisadi ajanlar ve piyasa güven duyar.
Oysaki Orta Vadeli Programı, cumhurbaşkanı yardımcısı sanki ekonomide istikrar varmış gibi, hiçbir sorun yokmuş gibi ve müjdeler vererek açıkladı.
Bütçe açığının GSHY’ya oranının yüzde 6,4’ten yüzde 5,2’ye gerilemesini, cari açık/GSYH oranının da yüzde 4’ten yüzde 1,7’ye gerilemesini sanki bütçe fazlası ve cari fazla veriyormuşuz gibi, sevindirici olduğunu söyledi.
Bu iktidar, gerçekler ve reel değerlere bakmıyor, krizi görmezden geliyor. İthalata, dış ve iç açıklara bakmadan ihracat uçtu diyor. Bu şekilde 21 senedir tamamıyla algı yaratmak üstüne bir politika izliyor. Ancak iş açlık noktasına gelince, algı oluşturmak, siyaha beyaz diyerek algı yaratmak artık mümkün olmuyor.
Öte yandan Orta Vadeli Program’da 3 yıllık tahminler yer alıyor. Gerçekte ise ekonomide yüksek kırılganlık ve piyasada belirsizlik şartları altında, bir yıldan daha uzun tahmin yapmak zordur.
Fert başına gelir artışı, kalkınmanın en önemli göstergesidir. OVP’de 2024 için ortalama dolar kuru 33,2 TL ve 2025 dolar kuru, yüzde 26 artış ile 42 TL olarak alınmış. 2025 yıl sonu TÜFE oranı da yüzde 17,5 olarak tahmin edilmiş. TÜFE gerçekleşirse kur artışı doğru, ama 2025’ te TÜFE’nin yüzde 17,5’e gerilemesi çok zor görünüyor. Çünkü;
1.Lüks harcamalar, şatafat harcamaları, 10 milyon yabancı nedeni ile kamu harcamalarında etkinlik düşüktür.
2.Piyasa beklentileri daha yüksektir, 2025 yıl sonu enflasyon tahminleri;
*MB piyasa katılımcılar anketi; yüzde 25,55,
*IMF; yüzde 24,
*J:P Morgan; yüzde 25,
*Fitch; yüzde 29
*Barclays; yüzde 30’dur.
3.Kara para, yeraltı ekonomisinin büyüklüğü nedeni ile lüks tüketim talebi yüksektir.
4. Sıcak para çıkış riski yüksektir.
Bu sene, kurların TÜFE’nin altında kalması nedeni ile faiz kur farkından dolayı tahminen 20 milyar doların üstünde sıcak para geldi. İç ve dış politikada bir gerilim, hukuk ve demokrasi sorunları Suriye ve yabancılar sorunu ekonominin başında Demokles’in Kılıcı gibi duruyor. Bu nedenlerin birisi gerçekleşirse, sıcak para çıkar ve yeni bir kur şoku yaşarız.
5. Yatırım ve üretim eğilimi düşüyor.
Mal ve hizmet arzında daralma maliyetleri ve fiyatları artıracaktır. Türkiye’de aksak rekabet şartları olduğu için, maliyetleri tüketiciye yansıtmak kolaydır.
Bu şartlarda, 2025 enflasyonu ve bağlı olarak kur artışı yüzde 26’dan daha yüksek olacaktır. Fert başına GSYH da daha düşük kalacaktır.