Mustafa BALBAY admin


Şahsıma mektuplar (31) Değişim benim!

Şahsıma mektuplar (31) Değişim benim!


Şu değişim rüzgârını herkesin elinden, dilinden koparmanın, kendi tekelime alarak teker yapıp işi döndürmenin zamanı geldi.

 

 

 

Değişim deyince benden başka kim akla gelebilir ki!

Memlekette özünü değiştirmediğim, bozmadığım ne kaldı? 

Bütün bunlardan sonra benden başka kişi çıkıp da “Değişimin sahibi biziz, biz değişmeden Türkiye değişmez” demeye kalkmaz mı! Şimdi onların başına değişik bir çorap örüp onunla oyalanmalarını sağlamanın tam zamanı!

Önce şu değişimin tarifinden başlayalım. Diyen ne demiş:

Değişmeyen tek şey değişimdir!

Güzel bir söz! İtiraz ediyor muyuz? Hayır. Doğru söze itiraz edilir mi?

Mademki değişmeyen tek şey değişim, ben hiç değişmeyeceğime göre ne oluyor?

Değişim ben oluyorum.

Çünkü değişmiyorum, kalıyorum!

Bu büyük sözü söyleyen şahsımı ne güzel tarif etmiş. 

 

 

 

***

Gündeme bir konu attım! Ne dedim; anayasa değişmeli dedim. Bir ülkede bundan daha büyük değişim isteği olur mu?

Nasıl bir anayasa?

Şöyle yeni nesil bir anayasa; kullan at türünden! Maddeler birer kullanımlık olur, nerede gerekiyorsa orada kullanırız. Son kullanma tarihi geçen maddeyi de atarız!

Anayasalar niçin vardır? Bu soruya kimi cibilliyetsizler, sürtükler, siyaset fukaraları şu yanıtı veriyor:

Uymak için!

Ağzımı bozmak istiyorum ama hadi bozmayayım; ulan şerefsizler, çöp çukurlar, uymak için anayasa mı olur? Olsa olsa kullanmak için olur! Sen anayasayı kullanmayacaksan niye yapıyorsun? 

Değişimi de o kadar renkli yapıyoruz ki! Şahsımın bir temsilcisi çıkıp “Tüm maddeler baştan sona değişecek” diyor. Şahsımın bir başka temsilcisi de çıkıyor, “İlk dört madde namustur, bize emanettir kesinlikle değişmez” diyor. Böylece bir değişmezlik değişimini bir de toptan değişimi piyasaya sürüyoruz. Her şey değişir, değişimiyle DEM’i selamlıyoruz, ilk dört namustur ile ortağımızı sıvazlıyoruz!

 

 

 

Biz her değişimi en uygun şekilde seçip sıvazlarız!

Geçen hafta Meclis’te de büyük bir değişime imza attık. Ağzımızla değil, yumruğumuzla konuştuk.

Neymiş? Yumrukların konuşması vahşeti çağrıştırıyormuş. Şahsımın tepesini attırmayın, yumruğumuzdan başka şeylerimizle de konuşuruz! 

Tekme var, omuz var, diz var... Var da var, davar da var!

Yavvv anayasayı ayaklarımızın altına alıp çiğnerken ağzımızla değil, yumruğumuzla konuşmuşuz, çok mu? Kolay mı, anayasa çiğniyoruz burada! Sakız değil!

***

Değişimi millete anlatırken bütün mesele, hep ken-dine yontacaksın! Hep ken-dine, hep ken-dine!

Milletime, “kendine” derken ilk heceyi yutarak söylemelisin ki yutsunlar!

Mesela milletimi de değiştiriyorum. Kullanacağım anayasayı tarif ederken “Milletimin çeşitliliğini de yansıtacak” dedim. 

 

 

 

Bu çeşitliliğin içine istediğini koy, değişiklik olsun!

Başlangıçta “Türk milleti çeşitleri” deriz. Başka bir karışım olmadığını anlatmak için. Suriyeliler, Afganlar derken 15 yaş altı, 50 yaş üstü Iraklıları da çeşidin içine koyacağız. 

Ne güzel çeşitleme oldu!

Çevremdeki, her şeyi yalarken arada mürekkep de yalayanlara değişim üzerine söz bulun dedim. Biri fena değildi:

Değişim rüzgârları eserken aptallar duvar örer, akıllılar değirmen kurar!

Hah ne güzel, ben değirmen kuruyorum! Değişimi istediğim gibi öğütüp millet dahil istediğimi üretiyorum!

Değişim benim!

Değişmeyen değişim!