Mustafa BALBAY admin


Şahsıma mektuplar (32) O-kullarım!

Şahsıma mektuplar (32) O-kullarım!


Eylül ayıyla beraber şahsımı tarifsiz bir heyecan sarar. Okullarımı düşünürüm... Ahhh o kullarım!

 

 

 

Yıllardır her tarafından çeke çeke bir türlü tam istediğim kıvama getiremediğim okullarım!

Aslında hayli yol aldım ama kindarlıkta zayıfız. Kin dozunu yükseltiyoruz, yükseltiyoruz, bir yerde iş sakinleşiyor! 

Hiçbir öğrenci aç kalmasın, kinle besleyelim diyoruz! Gofretle besleneceklerine nefretle beslensinler diyoruz!

Yine de istediğimiz gibi şekillenmiş, kinlenmiş bir nesil üretemiyoruz! 

Dışarıdan getirdiklerimizle nasıl bir çatışma üretilir, ona bakıyoruz. İthal mahsulleri ofisimiz son bir hamle yaptı. Sonuçlarını bekliyorum.

Öğretmenleri özenle seçerek tezgâhtan yani tarikattan geçirip aldığımız halde içlerinde “bilimsel üretim” demeye kalkan çürükler çıkıyor. O yüzden mülakatla alacaklarımızı önce özel bir teslimiyet eğiminden geçirmek daha verimli olacak.

***   

Öğretmenleri kendi içinde bölmemiz de iyi oldu. En alta ücretliler diye bir sınıf koyduk. En üste başöğretmenler dedik. Ücretliler köle usulü çalıştığı için inşallah aynı usulde çocuklar yetiştirecekler.

 

 

 

Türkiye yozyılı mahvet at programından ayrıca umutluyum. Diyanet İşleri Başkanlığımız büyük bir özveriyle her dersle ilgileniyor. Böylece Diyanet tarihi, Diyanet feni, Diyanet kimyası, Diyanet fiziği, Diyanet edebiyatı, Diyanet felsefesi dersleri ayrı ayrı değer kazanıyor.

Bu mantıkla yetiştirdik mi öğrencilerimiz tek tip, hep bir arada koyun koyuna mezun olacaktır. Arada doktordu, mühendisti, kontrol dışı yetişen çürükleri de yurtdışına sürüyoruz.

Her şeye rağmen eğitim seviyesi yükseldikçe, oylarımız azalıyor. Bu çarpıklığa bir son vermek gerekiyor. Cehalet eğitiminin ferasetini hâlâ tam kavratamadık. Bu da bizim kültürel iktidarımızı zayıflatıyor.

Bütün öğrencilerin bizim bahçenin mahsulü olması da elbette zararlı. Milletimin içinde bir kesim de başka olmalı ki zaman zaman karşı karşıya gelsinler. Böylece her iki taraf da “karşı tarafa” düşman olsun. Yoksa hepsi bizden yetişirse de zamanla bizim saltanata karşı tavır olabilir. Bir milleti yönetmenin en iyi yolu birbirini düşman gören taraflar oluşturmak. Bunun eğitim tarifini bulduk, uygulamaya çalışıyoruz. 

ÇEDES diye çevremle davalığım, değerlerime sürekli çakıyorum başlıklı ulvi bir proje yürütüyoruz. Bunu nasıl yaygınlaştırabiliriz, ona bakıyorum. 

 

 

 

***

Çevremde iyi şahsım eğitimi almış kadroların az da olsa tuttuğum önerileri oluyor. Biri yeni bir unvan üzerinde çalıştı, getirdi, “Efendim, tarihte büyük büyük devlet sahibi yöneticilerin başına ‘Fatih’ gibi ‘Kanuni’ gibi hitaplar konmuş. Biz de size ‘Servet Sultan Şahsım’ diyelim. Başka unvanlar da geliştirdik ama bunu size çok yakıştırdık” dedi!

Hoşuma gitti...

Ben “Servet Sultan Şahsım” olarak...

İktidarımın gelecek güvencesi olan eğitimi kimseye bırakmamaya, hele hele bilimdi, dilimdi olmadık yabancı sözcükleri işin içine sokmamaya kararlıyım.

Yeni nesiller, varlığını şahsımın varlığına armağan etmeyi ya öğrenecek ya öğrenecek. 

Okullarım... O kullarım...

İktidarımı şahlandırmak, şahsımlandırmak için müthiş nesiller yetiştireceksiniz! Yeni eğitim öğretim yılını bu dinkâr duygularla kutluyorum!

 

 

 

Milletim de iki güzel gruba ayrıldı...

Biri hısım biri hasım...

Başka ne ister şahsım!