Murat AĞIREL


Sayıştay raporları çıktı: Yargılanmayan ‘hatalar’

Sayıştay raporları çıktı: Yargılanmayan ‘hatalar’


 

 

Sayıştay’ın 2024 yılı mahalli idareler denetim raporları yayımlandı.

 

Toplamda 245 idare, 211 belediye, 31 bağlı idare ve 3 mahalli idare birliği mercek altına alındı.

 

Her yıl olduğu gibi bu yıl da benzer manzaralarla karşılaştık. Denetim raporlarında yazılan bulgular, bir önceki yılın, hatta on yıl öncesinin aynısı. Kurumlar aynı hataları tekrarlıyor, hiçbir şey değişmiyor.

 

Gazeteci meslektaşlarım bu raporların satır aralarına manşetlerinde yer veriyor. Ben de okumaya, incelemeye ve yazmaya devam ediyorum.

 

Fakat en tahammül edemediğim konu yıllardır okuduğum bu raporların satır aralarında hep aynı şeylerin olması. Raporlardaki usulsüzlüklerde “devamlılık” var. Bu devamlılık, düzelmeyen yargılanmayan “hataların” devamlılığı.

 

Sayıştay’ın bulguları neredeyse ezberledik artık:

 

Doğrudan temin ve pazarlık usulüyle yapılan alımlarda limitlerin aşılması,

 

Kamu İhale Kurulu görüşü alınmadan işlemlerin yapılması,

 

Yapım işlerinde alt yüklenici uygulama hataları,

 

Proje hazırlığında eksiklikler,

 

İhale usulü yerine doğrudan teminle alım yapılması,

 

Mevzuatta öngörülmeyen şekilde istisna kullanılması...

 

Aracınızın değerini öğrenin.

Otobid.com'a girin, en yüksek teklifi alın.

Otobid

 

Her yıl aynı tespitler, aynı cümlelerle raporlara giriyor; her yıl aynı kurumlar bu uyarılara kulaklarını tıkıyor. Yani hiçbir şey yapılmıyor.

 

4734 sayılı kanunun 21/f ve 22/d maddeleri açık:

 

Mal ve hizmet alımıyla yapım işlerinde, her biri için bütçeye konulan ödeneklerin yüzde 10’unu aşan doğrudan teminlerde Kamu İhale Kurulu’nun uygun görüşü alınmalı.

 

Ama alınmıyor.

 

Aşılması yasak olan limit, her defasında “istisna” adı altında aşılıyor.

 

Bir yapının ön projesi, kesin projesi, uygulama projesi...

 

Hepsi mevzuatta tanımlı, hepsi belli aşamalara dayanıyor.

 

Ama uygulamada? Gelin örnek vererek anlatayım.

 

Devlet hastanesi inşaatı başlıyor, birkaç ay sonra temeli su basıyor, toprak kayıyor. Çünkü o hastanenin “ön projesi” halihazır haritalardan alınmış, “kesin proje”de zemin etüdü yapılmamış.

 

Yani kâğıt üstünde sağlam, zeminde bataklık.

 

Yasa, doğrudan temin için piyasa araştırması yapılmasını şart koşuyor.

 

Ancak Sayıştay denetçileri dosyaları açtığında, “araştırma” adı altında önceden hazırlanmış, aynı firmanın kaşeli kâğıtlarını buluyor.

 

Kâğıt üzerinde üç firma teklif vermiş gibi gösteriliyor, oysa tekliflerin tümü aynı kalemden çıkmış.

 

 

 

Bu durum sadece kamu kaynaklarını değil, kamu vicdanını da zedeliyor.

 

Burada işin en acı tarafı başlıyor.

 

Eğer denetlenen belediye muhalefet partisindense bu bulgular iddianamelere dönüşüyor.

 

Eğer belediye iktidar partisindense, sessizlik... Ne soruşturma açılıyor ne sorumluların ifadeleri alınıyor.

 

Sayıştay aynı raporu yazıyor ama siyaset raporun satır aralarını kendi lehine okuyor.

 

Şu projeden milyonlarca lira, bu projeden milyarlarca lira kamu kaynağı belli başlı şirketlere gidiyor diye yazmak insanlara artık sıradan geliyor.

 

Halbuki asgari ücretlinin, emeklinin yoksulluk içerisinde şehirlerin çeperlerinde hayatta kalmaya çalışmasının nedeni, yargılanmayan, soruşturulmayan bu servet transferleridir.

 

Son dönemde bozulan toplumsal yapının içerisinde bir servet transferi yöntemi de bahis, kumar oyunları.

 

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, bahis oynayan hakemlerle ilgili kapsamlı bir operasyon başlattı.

 

TFF’nin açıklamasını ihbar kabul eden savcılık, 17 hakem, Süper Lig kulüp başkanı, eski kulüp sahibi ve bir dernek başkanı hakkında gözaltı kararı çıkardı.

 

 

 

Gözaltı listesinde Eyüpspor Başkanı Murat Özkaya, Kasımpaşaspor’un eski başkanı M. Fatih Saraç ve Turgay Ciner gibi isimlerin de yer aldığı öğrenildi.

 

Gelişmelerin ayrıntılarını ilerleyen günlerde hep birlikte göreceğiz.

 

Okurlarım ve televizyon izleyicilerim bilir, bugün konuşulan konuların çoğunu ben aylar öncesinden hatta bir yıl öncesinden yazmıştım. Fakat ne garip ki sosyal medyadaki belirli hesaplar ta o günden bana saldırıya geçmişti. Holigan oldum, yalancı oldum, sahtekar oldum (!). Beni satın alamayacakları için bu saldırıları gerçekleştirdiler.

 

Ama ne yazık ki, “muhalif medya” olarak bildiğimiz kanallarda da bir sessizlik hâkim.

 

İktidar medyasının beni ekranlara çıkarmamasını anlayabiliyorum; bu, onların doğasında var.

 

Ama muhalif kanalların, konunun uzmanlarını değil, ilgisiz kişileri konuk etmesi; doğru bilgiyi değil, reytingi tercih etmesi beni gerçekten üzüyor. Belli ki “kontrollü konuşmacılar” dışında kalan isimlere ekranlarını açamıyorlar.

 

Bazen davet ediyorlar, sonra “Yayını iptal ettik” diyorlar.

 

Bazen “Canlı yayına bağlayacağız” diye arıyorlar, bir bahane bulup vazgeçiyorlar.

 

Bir dönem beni transfer etmek için teklif üstüne teklif yapanlar, şimdi gökyüzüne bakmayı tercih ediyor.

 

 

 

Bunu ah vah etmek için yazmıyorum. Büyük emeklerle hazırladığım haberleri anlatmama izin vermedikleri gibi adımı anmadan emeğimin üzerinde tepiniyorlar.

 

Biz haberimizi yine sizlere ulaştırırız.

 

Benim sitemim meslektaşlarıma değil, yöneticilere.

 

Çünkü bir gün bu sessizlik bitecek.

 

Ve o gün geldiğinde, bugün sustukları için utanacaklar.

 

Biz yazmaya, anlatmaya, hatırlatmaya devam edeceğiz.

 

Çünkü kamu vicdanı, sustuğumuz her cümlede biraz daha eksiliyor