Osman DOST


Silahların Susması Hepimizin Ortak Dileğidir

Silahların Susması Hepimizin Ortak Dileğidir


 

Silahların susmasını kim istemez ki... Türkiye, tarih boyunca barıştan, kardeşlikten ve bir arada yaşama kültüründen yana tavır koymuş bir milletin yurdudur. Türk halkı; dili, dini, mezhebi, rengi, etnik kökeni ya da siyasi görüşü ne olursa olsun, Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde yaşayan herkesi kardeş bilir ve bağrına basar.

 

Bunun en güzel örneklerini, doğal afetlerin yaşandığı anlarda defalarca gördük. Yurdun neresinde bir deprem, sel ya da başka bir felaket yaşansa; ülkenin dört bir yanından insanlar yardıma koşar, yaraları birlikte sarar. Bu kadim dayanışma ruhu, bizim en güçlü yanımızdır.

 

Ancak ne yazık ki, bu birlik ve beraberlik duygusunu hedef alan ayrılıkçı hareketlerin geçmişi de bir hayli eskidir. Yüzyılı aşkın süredir bazı misyoner odaklarca ekilen ayrılık tohumlarının bugün nasıl meyve verdiğini hepimiz görüyoruz. Bu yapıların iplerinin, özellikle Amerika Birleşik Devletleri başta olmak üzere bazı Batılı ülkelerin elinde olduğu artık az çok okuyan, takip eden herkesin malumu.

 

ABD’nin Asya, Afrika ve Avrupa’da etkisini sürdürebilmesi için Ortadoğu’da, İsrail benzeri yeni bir uydu devlet kurmak istediği uzun süredir dile getirilen bir gerçektir. Bu hayal uğruna Irak, Suriye, İran ve Türkiye’den toprak koparma planları yapıldığı, defalarca farklı platformlarda dile getirilmiştir.

 

Bu amaca hizmet eden yapılardan biri de hiç kuşkusuz PKK’dır. PKK’nın İran’daki uzantısı PJAK, Suriye’deki PYD/YPG ve diğer fraksiyonlar aslında bir bütünün parçalarıdır. Hepsi aynı hedef doğrultusunda, farklı coğrafyalarda ama aynı aklın yönlendirmesiyle faaliyet göstermektedir. Ne yazık ki, yaklaşık 40 yıldır Türkiye bu terör örgütünün saldırılarına maruz kalmış, 40 binden fazla vatandaşımız hayatını kaybetmiştir.

 

PKK’nın içeride yakalanan birçok mensubu cezaevlerinde hüküm giymiştir. Örgütün elebaşı Abdullah Öcalan’ın çağrısıyla örgütün silah bırakacağı zaman zaman gündeme gelmiştir. Elbette bu tür açıklamalar, umut vadeder. Zira silahların susması, sadece devleti yönetenlerin değil, bu ülkede yaşayan her vatandaşın arzusudur. Ancak, yıllar boyunca terörle şekillenen bir yapının, bir anda bu zihniyeti terk etmesini beklemek, fazla iyimser bir yaklaşım olur.

 

Burada esas mesele, bu hamle karşılığında Türkiye’den neler istendiğidir. Silah bırakılması karşılığında Türkiye Cumhuriyeti'nin Anayasası'nda herhangi bir değişiklik yapılması ya da ülkenin egemenlik haklarından taviz verilmesi isteniyorsa, bu kabul edilemez. Ancak, bu sürecin sonucunda sadece Türkiye’de değil; Suriye, Irak ve İran’da da terör faaliyetlerine son verilirse ve Türkiye’nin üniter yapısına, anayasal düzenine hiçbir şekilde dokunulmazsa, bu durum ülkemiz adına büyük bir başarı olarak değerlendirilmelidir.

 

Bu gelişmelerin gerçek bir barış ortamına vesile olmasını, yeni bir istismar sürecine dönüşmemesini temenni ediyoruz. Hep birlikte umalım ki, artık analar ağlamasın, silahlar sussun, sözler konuşsun. Çünkü bu ülke, bu halk, kardeşliğe ve barışa layıktır