Prof.Dr.Esfender KORKMAZ


Siyasi, sosyal ve ekonomik kriz neden kronikleşti? (II)

Siyasi, sosyal ve ekonomik kriz neden kronikleşti? (II)


Dün bu köşede demokrasi, hukuk ve kurumsal yapıda düşüş yaşandığını yazmıştım. Bu sorunlar siyasi tercih sorunudur. Çözülmesi için ya siyasi iktidarın siyasi tercihlerini değiştirmesi veya siyasi iktidarın el değiştirmesi gerekir.

Sosyal ve ekonomik sorunlar ise, istenirse çözülür ancak uzun zaman gerektirir.

1.Türkiye’nin sosyal sorunları başlıklar olarak;

  • Gelir ve servet dağılımında aşırı bozulma,
  • İşsizlik, genç işsizliği,
  • Eğitimde fırsat eşitliğinin bozulması, ideolojik eğitim, mesleki eğitimde yetersizlik,
  • Suriyeli ve Afganlı göçmenlerin entegrasyon problemleri, sosyal uyumsuzluklar ve getirdikleri ekonomik yük.
  • İstanbul Sözleşmesi’nin feshi, kadına yönelik şiddet ve cinsiyet eşitsizliği,
  • Toplumda siyasi kutuplaşmanın tırmanması.

Ama her zaman söylerim, çözüm için doğru tespit ve doğru teşhis gerekir. Mevcut ve kronikleşen sosyal sorunların başında gelir dağılımında bozulma ve Türkiye’nin topyekun yoksullaşması geliyor.

2.Gelir ve servet dağılımıda bozulma küresel ortalamadan negatif yönde ayrıştı.

Türkiye’nin gelir ve servet dağılımı eşitsizliğinde nerede olduğunu, dünya ortalamasına bakmadan anlayamayız

  • Dünya Bankası verilerine göre, gelir eşitsizliğini ölçen küresel Gini katsayısı 2023 sonu itibariyle 0,38 seviyesindedir.
  • TÜİK tarafından 2023 yılı Türkiye için Gini katsayısı 0,42 olarak açıklanmıştır. Gini katsayısının büyük çıkması gelir dağılımının daha çok bozuk olduğunu gösterir.
  • Servet dağılımında küresel ortalama olarak Gini katsayısı, 0,65‘tir.
  • Türkiye de servet dağılımında Gini katsayısı, Credit Suisse Galobal Wealth Report’a göre 0,81 ve World İnequality Databas (WİD) göre ise 0,78 -0,82 aralığındadır. Yani Türkiye de en zengin yüzde 1, servetin yaklaşık yüzde 45’ine sahiptir. Bu veriler Türkiye de servet dağılımının dünya ortalamasından daha bozuk olduğunu gösteriyor.

3. Gelir ve servet dağılımında bozulmayı düzeltmek için ne yapmamız gerekiyor?

Sosyal transferleri popülist çizgiden çıkarıp, objektif kriterlere göre dağıtmak gerekir.

2000’li yıllarda yüzde 60 ve üstünde olan sendikalaşma oranı yüzde 15’e geriledi. Sendikalaşmayı artırmak, grev ve lokavt hakkı önündeki yasal ve idari engelleri kaldırmak gerekir.

Çalışanların enflasyonu için geçinme endeksi hazırlanmalı, maaş ve ücret düzeltmesi bu endekse göre yapılmalıdır.

Eğitime ve sağlığa erişimi, eğitimde fırsat eşitliğini sağlamak gerekir.

Devlet sosyal konut yapmalı, yoksula bedava veya düşük kira ile vermelidir.

Sığınmacı veya göçmenler, geri gönderilmelidir.

4. Türkiye topyekun yoksullaştı.

Türkiye’de zengin fakir farkının açılması, yani gelir dağılımı bozulması ülkenin yoksullaşmasına neden olmaz. Çünkü, gelir dağılımının bozulması GSYH’ içinde bir transferdir. Gelir ve servet ülke içinde kalır. Bir başka iktidar gelir dağılımını düzeltici sosyal politikalar uygular. Zaman içinde gelir dağılımı düzelir. Ama bir ülkenin dış ekonomik ilişkilerde kaybetmesi ve farklı yollardan yurt dışına döviz çıkışı, beşeri sermaye çıkışı (Beyin Göçü) ülkenin yoksullaşması demektir ve telafi edilemez.

Cari açık kaynak ve servet kaybı demektir. 2003 yılından 2024 yılı sonuna kadar;

  • 1 trilyon 122 milyar, 396 milyon dolar dış ticaret açığı,
  • 733 milyar 348 milyon dolar cari açık verdik.

Cari açık, dış ekonomik ilişkiler nedeniyle ülkenin kaynak ve servet kaybını gösterir. Kaynak çıkışı doğrudan yoksullaşma demektir. Eğer 733 milyar 348 milyon dolar kaybetmeseydik, bununla her alanda ve borçlanmadan altyapı yatırımlarını yapabilirdik.

Dahası Cari açık potansiyel büyümeyi de negatif etkiler.

Güven sorunu nedeni ile tasarruflarımız yurt dışına çıkıyor.

Büyük şirketler yatırımlarını yurt dışına taşıyor. Söz gelimi 2024 yılında, doğrudan yatırımlar için 6,6 milyar dolar ve net hata ve noksan kaleminden kaynağı belirsiz 12,7 milyar dolar yurt dışına çıktı.

Beyin göçü hızlandı.

Bir insan yetiştirmek, uzman yapmak, bir fabrika kurmaktan daha zordur. Daha da önemlidir. Hele hele çağımızda, artık makine ikinci planda kalmıştır. Zaten vasıflı insan olmazsa, sermaye de olsa, fabrika kuramazsınız, teknoloji üretemezsiniz.

Vasıflı iş gücü yetiştirmek için her ülke büyük kaynaklar ayırır. Bir ülkenin yetiştirdiği vasıflı insanlar, gençler, bilim adamları, hekim, mühendis, başka ülkeye gidip, orada kalıp çalışmaya başlarsa, bu katlanılan maliyetin atıl kalması demektir. Bu şekildeki insanların göçüne “Beyin göçü (brain drain)” deniliyor. Beyin göçü doğrudan beşeri sermaye kaybı demektir.

Özetle, eğer siyasi iktidarlar niyet ederse, gelir ve servet dağılımı uzun dönemde düzeltilebilir fakat ülkenin topyekun yoksullaşmasının telafisi yoktur.

(Yarın ekonomik krizin neresindeyiz, kurtuluş umudumuz var mı?)