Hamas Siyasi Büro Başkanı İsmail Haniye’nin Tahran’da öldürülmesi hakkında iki analiz dikkat çekicidir. Analizlerden biri Devlet Bahçeli’ye diğeri Prof. Dr. Deniz Ülke Arıboğan’a aittir.
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, "Mezkûr suikastın İsrail Başbakanı'nın ABD ziyareti sonrasında, üstelik Tahran'da gerçekleşmesi tesadüfi olmasa gerektir." dedi ve şunları kaydetti:
"Terör eylemini yapan kadar siparişi ve ihaleyi veren, destek sağlayan, ortam açan elbette ağır sorumluluk altındadır. Suikastın çok boyutlu yansımaları ve operasyonel yankıları kaçınılmazdır. Kartlar açık oynanmaktadır. Adı konulmamış bir savaş hâli tedavüldedir. Mazlum bir halkın sistematik şekilde imhasına sessiz ve seyirci kalan uluslararası toplum derhal harekete geçmek, bir yanda önleyici, diğer yanda da cezalandırıcı müdahalelerde bulunmak mecburiyetindedir.”
***
Bahçeli, suikastta rol alan dört ayrı ülkeye dikkat çekiyor: Eylemi yapan, sipariş veren, destek sağlayan ve ortam açan...
Aslında bütün suikastlara böyle bakmak gerekir... Mesela Sinan Ateş’in katledilmesinde de anlaşıldı ki eylemi yapanlar, sipariş verenler, destek sağlayanlar ve ortam açanlar ayrı ayrı kişiler veya gruplardır. Mahkeme, soruşturmayı bu yönde genişletmek zorundadır ama nedense tetikçiler ve destekçiler dışındakilerin adından bahseden avukatlar, duruşmadan atıldı!
Konuya dönelim... Bahçeli’nin işaret ettiği ülkelerden bir olan ABD iddiayı reddetti. ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, Hamas lideri İsmail Haniye'nin öldürülmesinden önceden haberdar olmadıklarını ve herhangi bir rol oynamadıklarını söyledi. Tabii böyle diyecekler ama siyasi liderlere suikast, misillemeye yol açarsa, bu işin nerede duracağı belli olmaz...
***
Prof. Dr. Deniz Ülke Arıboğan ise konuyu biraz daha açarak “Fail ‘eğer MOSSAD’ ise ‘Vurulan İran, ölen Hamas lideri’ denilebilir. Buradan olayların daha da alevleneceği, savaşın genişleyeceği sonucu çıkarılabilir. Böylelikle İsrail, Batı dünyasında ‘şeytan’ olarak görülen İran ile Hamas’ı aynı pakete sokarak, ‘mağdur Filistin’ imajını bozmayı ve çatışmayı ‘İran ve İsrail’ formatına sokmayı amaçladı diyebiliriz. Filistin’de yıkılan düpedüz insan medeniyetiydi. Gelinen noktada ise olayın genişlemesiyle Filistin meselesinin arka plana atılıp, İran’ın öne çıkarılması ve çözülmeye başlayan Batı ittifakının sağlamlaştırılması hedeflenmiş olabilir. Türkiye askerî tarafı değil meşru siyasi tarafı öne çıkartmaya çalışıyor. Ağırlık merkezi bu suikasttan sonra İran’a kayarak Hizbullah’tan sonra Hamas da İran’ın mutlak kontrolüne girebilir.” dedi.
Arıboğan, “Netanyahu, İsrail kamuoyunda oldukça zor durumdaydı. Bu suikast, yönetimde konsolidasyon ve halk nezdinde destek sağlayabilecek simgesel bir terör eylemi.” diye yorum yaptı.
***
Suikastı bütün yönleriyle izah eden bu iki önemli analiz dışında, Tayyip Erdoğan’ın “Daha önce Şeyh Ahmed Yasin’e, Abdülaziz El Rantisi’ye ve daha pek çok Gazzeli siyasi isme yapılan menfur saldırıların amacı ne ise İsmail Haniye kardeşime yönelik düzenlenen suikastın amacı da odur; ancak Siyonist barbarlık bugüne kadar olduğu gibi emellerine yine ulaşamayacaktır” sözleri de Cumhurbaşkanı düzeyinde, “Siyonist barbarlık”tan söz edilmiş olması açısından önemlidir
Arslan BULUT(Yeniçağ)