Armağan KULOĞLU


TDT Budapeşte zirvesinde farklı ifadeler

TDT Budapeşte zirvesinde farklı ifadeler


Semerkant’taki 1nci AB-Orta Asya Zirvesine, Türk Devletleri Teşkilatı (TDT) üyesi Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, gözlemci üye Türkmenistan ile Tacikistan ve AB temsilcileri katılmıştır. Toplantı sonucundaki deklarasyonun önemli konusu Kıbrıs olmuş ve burada alınan karar, Türkiye ve KKTC için hayal kırıklığı yaratmıştır.

Hayal kırıklığı yaratan deklarasyonun 4ncü paragrafına göre, Kazakistan, Özbekistan, Kırgızistan, Türkmenistan ve Tacikistan, KKTC’nin bağımsızlığını reddetmiş ve TSK’yı adada işgalci güç olarak görmüş, GKRY’yi, adanın tek sahibi Kıbrıs Cumhuriyeti olarak tanımıştır. Tacikistan hariç diğer 4 ülkenin GKRY’ne Kıbrıs Cumhuriyeti olarak Büyükelçiler ataması da aldıkları bu kararı perçinlemiştir.

Çelişkili gelişmeler

Türk Devletleri, ilişkilerini güçlendirmeyi, dayanışma ve işbirliğini arttırmayı, birlikte güç olarak hareket etmeyi rehber edinmiş, bu amaçla TDT’yi kurmuş ve geliştirmiştir. Bu deklarasyona imza atan devletlerden Kazakistan, Özbekistan ve Kırgızistan TDT’ın asil, Türkmenistan gözlemci üyesidir. Tacikistan ise üye değildir.

KKTC ise, teşkilat tarafından Macaristan ve Türkmenistan’ın yanında gözlemci üye olarak kabul edilmiş, toplantılara katılmış, asil üye olma yolunda da mesafe katetmiştir.

KKTC’nin TDT’ya gözlemci üye olarak kabul edilmesi keyfiyeti, bu ülkenin TDT üyeleri tarafından henüz resmen tanınmasa da fiili olarak tanındığı, kabul edildiği ve zamanı geldiğinde de resmen tanınabileceğinin bir ifadesi olarak görülmekte, bu nedenle Semerkant Zirvesinde yayınlanan deklarasyonda yer alan KKTC aleyhindeki ifadeler ve girişimler, toplantıdaki TDK üyeleri açısından mevcut durumla çelişki yaratmaktadır.

Türkiye, ciddi ve endişe verici bu davranış karşısında sessiz kalmayı, bunu aile arasında bir sorun olarak görmeyi, bu nedenle dışarıya yansıyacak ve TDK mensuplarını zora sokacak tepki vermemeyi tercih etmiştir.

Ancak aile içinde nasıl bir tutum sergilendiği, bu konuda hangi tedbirlerin alındığı ve söz konusu ülkelerin bu durumdan nasıl geri döneceği veya geri dönme niyetinde olup olmadıkları bilinmemektedir. Bu nedenle Türk kamuoyunda huzursuzluk ve endişe hissedilmekte olup, açıklama yapılmasında fayda görülmektedir.

Semerkant’taki zirvenin TDT-AB arasında yapılmadığı, TDT ülkelerinin tamamının orada bulunmadığı, dolayısıyla bu olayın TDT’yi bağlamadığı söylenebilir. Ancak toplantıdaki dört ülkenin hem TDT mensubu hem de Türk devleti, Tacikistan’ın da dost ve kardeş ülke olması, bu olayı kabul edilebilir yapmamaktadır.

TDT Budapeşte zirvesi

TDT Gayrıresmi Zirvesi, gözlemci üye Macaristan’ın ev sahipliğinde 21 Mayıs 2025’de Budapeşte’de düzenlenmiştir. Zirveye Türkiye, Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan ve Özbekistan Cumhurbaşkanları düzeyinde katılmıştır. Gözlemci üye Macaristan da ev sahibi olduğu için Cumhurbaşkanı düzeyinde zirvede yer almıştır. Diğer Gözlemci üyelere devlet başkanı seviyesinde davet gönderilmemiş, onların temsilci göndereceği söylenmiş, ancak katılım durumu açıklanmamıştır.

Macaristan Cumhurbaşkanı’nın ev sahipliğini yaptığı zirveye, Macaristan’ın AB’yle ilişkilerine zarar verebileceği ve Semerkant’ta ortaya çıkan duruma da ters düşebileceği düşünceleriyle KKTC Cumhurbaşkanı’nı davet etmediği, bu durumun sıkıntı yaratmamak için diğer gözlemci ülke Türkmenistan Devlet Başkanının da davet edilmemesine sebep olduğu söylenebilir.

Türkiye Cumhurbaşkanı zirvede yaptığı konuşmada, Semerkant deklarasyonunda yer alan KKTC aleyhindeki hususlara yer vermemiş, ancak aile meclisi olarak nitelendirilen TDT’nin, Türk dünyasının ayrılmaz parçası olan Kıbrıs Türk halkıyla dayanışmayı artırmasının önemine değinerek Türk dünyasının doğru bildiği yoldan şaşmadan gönülden bağlı olduğu Kıbrıs Türklerinin hak, özgürlük ve adalet mücadelesine çok daha fazla omuz vermesini beklediğini ve KKTC’nin bulunmadığı bir Türk dünyası aile fotoğrafının her zaman eksik kalacağını, uzak olmayan bir gelecekte Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ni teşkilatımıza tam üye olarak kabul edeceğimiz günleri hep birlikte görmeyi ümit ettiğini ifade etmiştir.

Zirve sonunda kabul edilen bildiride de Türk Devletleri arasındaki birlik, beraberlik ve dayanışma ve KKTC’nin diğer gözlemci üyelerle birlikte Türk dünyasının ayrılmaz parçası olduğu vurgulanmıştır. Kıbrıs sorununun adadaki mevcut gerçeklere dayanarak müzakere edilmiş, karşılıklı olarak kabul edilebilir ve uygulanabilir bir çözüme ulaştırılması ihtiyacı kayda geçirilmiştir. Ek olarak Türk dünyasının ayrılmaz parçası olan Kıbrıs Türk halkının, eşit özden gelen haklarını güvence altına alma arzularında dayanışma içinde olunduğu açıkça not edilmiş, KKTC’yi de kapsayan birçok konuda olumlu ve ümit vadeden söylemlere de yer verildiği görülmüştür.

Budapeşte Zirvesindeki bu gelişmeler memnuniyet vericidir. Ancak Semerkant deklarasyonundaki son derece olumsuz ve geri dönüşü sıkıntılı olan hususların yok sayılması anlamını taşımamakta, sadece teselli imkânı ve düzeltilmesine yönelik ümit vadetmekte, müteakip zirveye KKTC dahil diğer gözlemci ülke Devlet Başkanlarının da davet edileceği beklentisini güçlendirmektedir.

Geleceğe yönelik girişimler

Semerkant zirvesinde Türkiye ve KKTC aleyhindeki kararların, AB’nin ortaya koyduğu 12 milyar euroluk projenin gerçekleşebilmesi için Yunanistan ve GKRY’nin baskısıyla alındığı, bunda diğer faktörlerin de etkisinin olabileceği, söz konusu ülkelerin de böyle bir durumdan rahatsızlık duydukları ifade edilebilir. Nitekim Budapeşte’deki zirvede Türkiye’nin davranış ve konuşmalarında gösterdiği nezaketin de etkisiyle, KKTC için ortaya konan tutum, davranış, ümit verici konuşmalar ve sonuç bildirgesine konan olumlu ifadelerden, söz konusu ülkelerin bir mahcubiyet içinde oldukları da söylenebilir. Bu nedenle, KKTC’nin tanınmaması için ortaya konan iradenin, yakın markajla tersine çevrilerek tanınma yolunda kullanılmasının imkânsız olmadığı da dikkate alınmalı, gerçekleşmesi için azim ve sebat gösterilmelidir.

Bu kapsamda Kıbrıs’ın, güvenlik, bölgedeki etkinlik ve çıkarlar açısından KKTC’den daha çok Türkiye’yi ilgilendirdiği, KKTC’yle birlikte verilen mücadeleyle egemen, eşit, iki devlet durumuna kadar getirilen milli ve mukaddes bir dava olduğu göz önünde tutularak;

-Türkiye tarafından Kıbrıs konusu kesinlikle “sorun” olarak ifade edilmemeli, “çözüm” ve “müzakere” kelimeleri unutulmalı/unutturulmalı, bunun bir sorun olmadığı, sorunun 1974’de çözüldüğü, 1983’de bittiği, adada barış ve sükûnun hüküm sürdüğü ısrarla ortaya konmalıdır.

-Irkı, dili, dini, kültürü, sosyal yapısı, tarihi, hiçbir şeyi birbirine benzemeyen toplumlardan müşterek bir devlet olamayacağı vurgulanmalı, “egemen, eşit, iki devlet” olan devlet politikamız, söz konusu ülkelerin zihinlerine kazınmalıdır.

-KKTC’nin tanınmasına yönelik girişimlerimiz, başta TDT bünyesinde olmak üzere her alanda ısrarla sürdürülmelidir.