Prof.Dr.Alaeddin YALÇINKAYA

Tarih: 01.05.2024 00:15

Tedarik Zincirinin Fuzuli Hammallığı

Facebook Twitter Linked-in

İlkokuldan itibaren ülkemizin Asya-Avrupa arasında köprü olduğu övgüleri ezberletildi. “Gelen-geçer köprüsü” özelliği ile iftihar aşaması son yıllarda, Çin istilâsı aracı Orta Koridor masallarıyla devam etmektedir. Bu özelliğe nihayet Irak Faw Limanı’ndan Şanlıurfa/Ovaköy’e uzanan “Kalkınma Yolu Projesi” eklenmektedir. İlgili bakan bu proje sayesinde Avrupa’ya 35 günde giden Çin, Hindistan mallarının 25 günde ulaşacağını sevinçle söylemektedir. Muhtemelen büyük bir kısmı bu ülke halkının geleceğinden alınacak milyarlarca dolarlık yatırım sonucu demiryolu ve otoyolu sayesinde küresel üreticiler mallarını daha kısa zamanda ve daha ucuza Avrupa’ya ulaştıracak. Kendi Avrupa pazarını bedavadan başkalarına sunan Türkiye için ne büyük bir proje!?

Küresel tedarik zincirini kolaylaştırma, kısaltma projeleri ülkemiz için başarı olmayıp derin cehalet, bilgisizlik, son on yıllardaki ekonomik çöküntü karşısında körlük anlamına gelmektedir. Ülke ekonomisi batarken sınırlı sayıdaki yatırımcıların dünya zenginleri arasına girmesinin anlamı ise ihanettir. Bu gibi projelerden söz ederken ülkemiz ekonomisine, istihdamına, dış ticaret açığının azaltılmasıan katkısının ne olacağı anlatılmalıdır. Başka ülkelerin ürünleri daha hızlı bir şekilde sadece Avrupa’ya gitmeyecek, önemli bir kısmı ülkemiz pazarını istila edecek, mevcut fabrikalar kapanacak, işsizler ordusuna milyonlar eklenecek, tarım dahil üretime yeni darbeler gelecektir. Esasen bu felaketler fazlasıyla gerçekleşiyor, gerçekleşmiştir.

Doğu Türkistan’ın doğusundaki Çin şehirlerinden başlayan tarihi İpek Yolu Türkistan kentleri, Afganistan, İran’dan geçerek Orta Doğu’ya, Anadolu’ya, Avrupa’ya uzanan refah ve zenginlik güzergâhıdır. Bu zincirdeki şehirlerin zenginliği, Çin’den kalkan ipek kervanlarının gelip-geçmesine dayanmamaktadır. Öncelikle bu şehirlerin herbiri gelen-geçer yolunda olmanın ötesinde tarım, tekstil, deri, demircilik ve diğer Orta Çağ sektörlerinin üretim merkezleridir. Bundan dolayı güzergâh ve üzerindeki şehir adları farklı belgelerde değişebilmektedir. Bu güzergâh düz bir çizgiden çok bir çok bölgede paralel şehirlerden oluşmaktadır. Karasar, Aksu, Kaşgar gibi Doğu Türkistan şehirlerinden sonra Fergana vadisindeki Celalabad, Nemengan, Zerefşan, Buhara, Taşkent yanında bugünkü Tacikistan üzerinden Merv ve Belh gibi kentlerden devam eder. On asır öncesinde iki derya nehir, Amu Derya ve Sırı Derya (Ceyhun ve Seyhun), vadilerinde açılan binlerce kilometrelik kanallar Türkistan’ı üretim ve refah bölgesi haline getirmiştir. Moğol istilası, mutlu döneme ara verse de Cengiz’in torunlarının Müslüman olmasıyla bölgede yeniden huzur, ilim ve refah asırları yaşanmıştır. Sadece tarım ve hayvancılıkta değil madencilik gibi diğer alanlardaki ürünler hem doğuya hem batıya satılmıştır. Mesela kayıtlarda görüldüğü üzere Semerkant ile İskenderiye arasında gidip gelen pirinç, buğday, kumaş, halı.. kervanlarına karşılık 100 bin dinarlık çeklerin kullanılabildiği güven coğrafyası oluşmuştur.

İpek Yolu şehirlerinden geçen katarlar, kervansaraylarda konaklamış, atları/develeri değiştirmiş, yol ihtiyaçlarını karşılarken her geçtiği yere zenginlik bırakmıştır. Bununla beraber her bir şehrin kendisi de birçok alanda üretim merkezi olarak ürünlerini satmıştır. Güzergâhın fuzûli hammallığını yapmamış, hem hizmetten hem ticaretten kazanmıştır.

Kuşak Yol’un parçası Orta Koridor gibi, Irak’tan Türkiye’ye tasarlanan yol için papağan gibi tekrarlanan “tedarik zinciri geçecek, zengin olacağız” aldatmacasının tarihi İpek Yolu’ndaki ekonomik ve siyasi gerçekleriyle ilgisi yoktur. Esasen Çin’den/Hindistan’dan tedarik edilen ürünlerin taşındığı güzergâhlar mevcut olup bu süreçte siyasi basiret problemli ülkelerde sıkıntılar yaşanmış, borçlar ödenememiş, ülke topraklarının, limanlarının egemenlikleri Çin’e devredilmiştir. Erken davrananlar, güzergâhtan ayrılmanın çarelerine bakmıştır. Avrupa’da Kuşak-Yol’a en fazla angaje olan İtalya, Kuşak-Yol kapsamındaki sözleşmelerden çekilmiştir. Çünkü Çin lehine ülkesi aleyhine ticari dengenin her sene bozulduğunu görmüştür. Fakat bu olumsuzluk hiçbir zaman Türkiye için olduğu gibi 1/10 aleyhe ulaşmamıştır.

“Kalkınma Yolu”nun ülkemize yönelik terörle mücadele fonksiyonu son derece önemlidir. Bununla beraber esasen Irak’tan Yumurtalık limanına ulaşan petrol boru hattı ile birçok güzergâhtan gümrük kapılarımıza ulaşan yollar mevcut olup tıkır tıkır işlemektedir. Buradaki araçlara terör saldırıları yaşanmıştır. Buna karşı başta İHA, SİHA’lar olmak üzere teknolojik imkanlarla desteklenen mücadele sürmekte, yollar daha güvenli hale gelmektedir. 20 milyar dolarlık otoyol ve demiryolu inşasıyla kendiliğinden güvenlik sağlanmayacak, bugün olduğu gibi daha fazla karakollar veya yeni silah teknolojileri kullanılacaktır.

Yolların inşa maliyeti, henüz kesinleşmemekle birlikte Körfez ülkeleri yanında Türkiye ve Irak tarafından paylaşılacaktır. Proje muhteşem olduğu halde, bu ihtişamın neticesi diğer yap-işlet-devret, hatta sahip ol benzeri ülkenin ve halkın geleceğinin ipotek edilmesi ise kesinlikle uzak durulmalıdır. Öncekilerde olduğu gibi başlangıçta devletten kuruş çıkmadığı halde geçiş garantileri sonucu on yıllarca ekonominin kanını emecekse böyle bir maceraya girilmemelidir. Halen yaşanan ekonomik krizin temelinde üretim önündeki engeller yanında hazine garantili projeler bulunmaktadır. Huzur ve güvenlik için savaşa hazır olmanın yanında hazinenin güçlü olması gerektiğini, bütün siyasetnâmeler yazar. Enflasyonu kontrol için her kalemde ithalata sarılmak, bir sonraki aşamada üretimi daha da köreltmek demektir. Ekonomik/mali krizin temelinde artan dış ticaret açığı yanında yollar/köprüler/havaalanları.. gibi yatırımlara hazinece ödenen garantiler bulunmaktadır.

“Kalkınma Yolu Projesi” finansal gerekçelerle, Kuşak-Yol kapsamındakiler gibi gibi elli yıllığına mesela Çin’e veya başka bir ülkeye teslim edilecekse ülkenin sadece ekonomisi değil güvenliği için de kumar anlamına gelmektedir. Tıpkı halkını bombalayan diktatörden Suriye’yi kurtarmak için Teröristan haline gelmesindeki katkımız gibi.

Uzmanların görevi, atılan her adımı bilinçsizce alkışlamak olmayıp ilk aşamada tehditleri/fırsatları, güçlü/zayıf yönlerini araştırmak, uyarmak, yol göstermektir. Gelip-geçen ülke olmamızdan mutluluk duymak sadece cehâlet değil, yakın dönem tecrübelerine bakıldığında ihanet anlamına gelmektedir. Terörün önlenmesinde komşu ülkelerle işbirliğine ihtiyaç vardır. Ancak sürece sahip olmak ve kontrol şartıyla. Tedarik zincirinin akılsızca hammallığına soyunarak değil!


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —