Murat AĞIREL


Tele1 soruşturması ve Ekrem İmamoğlu

Tele1 soruşturması ve Ekrem İmamoğlu


 

Yine, uzun süredir iktidarın politik rakibi konumundaki İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu ve çevresi hedefteydi.

 

İstihbarat ve terörle mücadele ekiplerinin yürüttüğü operasyon, “casusluk” suçlamasıyla başlatıldı.

 

Tele1 kanalına yapılan baskın, kanal canlı yayındayken gerçekleşti. Yayın kesilmedi; kameralar aramayı, izleyiciler demokrasinin sinir uçlarını izledi.

 

Soruşturmanın merkezinde kamuoyunun adını ilk kez duyduğu bir isim yer alıyor: Hüseyin Gün.

 

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na göre Gün, İngiliz, Amerikan ve İsrail istihbarat servisleriyle bağlantılı; aynı zamanda FETÖ’nün bazı üst düzey isimleriyle temas kurmuş.

 

2019 seçimlerinde İmamoğlu’nun kampanya direktörü Necati Özkan ile birlikte çalıştığı, hatta ona “talimat verdiği” öne sürülüyor.

 

Savcılık, Gün’ü “İmamoğlu çıkar amaçlı suç örgütünün yöneticisi” olarak tanımlıyor.

 

Olayın başlangıcı neredeyse bir casusluk filmi gibi:

 

Gün’ün üvey oğlu, babasının “ajan olduğunu” söyleyerek 112’yi arıyor.

 

Cep telefonu ve el yazılı belgeleri polise teslim ediyor.

 

Sonrasında devreye MASAK ve MİT giriyor.

 

MASAK raporuna göre, Gün’ün herhangi bir ticari faaliyeti olmamasına rağmen yüklü miktarda yurtiçi ve yurtdışı para transferleri yaptığı, 85 milyon TL’yi nakit olarak çektiği tespit ediliyor.

 

Video from our partners

 

Want to know more? click here

www.superbahis.com

 

MİT raporunda ise Gün’ün İngiliz vatandaşı Chris McGrath ile temasta olduğu belirtiliyor. McGrath, İngiltere’nin siber istihbarat kurumu GCHQ’da görev yapmış bir isim.

 

İkilinin iletişimi WhatsApp ve şifreli mesajlaşma uygulaması Wickr üzerinden gerçekleşmiş.

 

Gelin görün ki bu soruşturma da dönüp dolaşıp tutuklu İBB başkanı, cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu’na bağlandı.

 

Ekrem İmamoğlu, Necati Özkan, gazeteci Merdan Yanardağ ve toplam 15 kişi hakkında “casusluk” suçlamasıyla işlem yapıldığı açıklandı.

 

İddialara göre, İBB’nin “İstanbul Senin” uygulaması üzerinden 4 milyon 700 bin kullanıcının verisi, “İBB Hanem” alt uygulaması üzerinden ise 11 milyon vatandaşın sandık verileri yabancı ülkelere sızdırıldı.

 

Soruşturma dosyasında kişisel verileri hukuka aykırı ele geçirmek, vergi usul kanununa muhalefet ve örgüt üyeliği suçlamaları sıralanıyor.

 

Ancak bu iddiaların bazıları gerçeklikten çok siyasetin gölgesinde şekilleniyor.

 

Zira bugün bırakın 4.5 milyon kişiyi, 85 milyon Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının kişisel verileri yıllardır dijital mecralarda dolaşıyor.

 

Kimlik numaralarından adreslere, e-posta bilgilerinden banka kayıtlarına kadar her şey...

 

Forumlarda, Telegram gruplarında, Dark Web’de satılıyor.

 

Üstelik bunu yapanlar çoğu zaman çocuk yaşta kişiler; bu bilgilerle şantaj, dolandırıcılık ve tehdit suçları işleniyor.

 

 

 

Ama bugüne kadar tek bir “casusluk” operasyonu yapılmadı. O halde mesele, veri güvenliği değil, siyasi güvenlik.

 

Bu yeni dosyayla birlikte, Ekrem İmamoğlu hakkında açılmış 12. dava oldu.

 

YSK üyelerine hakaret, Beylikdüzü ihalesi, bilirkişi tartışması, usulsüz harcama soruşturması, Başsavcı Akın Gürlek’e yönelik sözleri, Şadi Yazıcı’ya hakaret, rüşvet, yolsuzluk, PKK’ye destek, diploma tartışması...

 

Liste uzayıp gidiyor.

 

Her biri farklı başlık altında açıldı ama hepsi aynı hedefe yönelmiş durumda: İstanbul’u kazanan adamı siyaseten kaybettirmek.

 

Elbette yargı süreci devam ediyor.

 

İddianameler hazırlanacak, suçlamalar değerlendirilecek, kimileri belki doğrulanacak.

 

Ama bugünden görünen şu: Bu dosyalar birer adli soruşturmadan çok, politik mühendislik operasyonuna dönüşmüş durumda. Casusluk soruşturmasına bile İmamoğlu’nun adı ekleniyor. Ne düşünülüyor yani İmamoğlu’nun ajan olduğunu mu söyleyeceğiz! Dilek İmamoğlu’nun isyanı haklı. İmamoğlu “Son incelemelere göre Roma’yı da Ekrem İmamoğlu’nun yaktığı iddia ediliyor” diyerek konuyu ti’ye aldı.

 

İktidarın kurduğu mutlak düzeni bozan, halkın iradesini temsil eden her figür, sonunda cezalandırılıyor.

 

Keza Merdan Yanardağ’a da atmaya çalışılan bu çamur tutmaz. Güneş balçıkla sıvanmaz. Sırf sosyalist diye Yanardağ’ın yıllardır iktidardan gördüğü eziyete şahidiz.

 

 

 

Dört yüzyıl önce Galileo Galilei, “Dünya dönüyor” dediği için engizisyon tarafından yargılandı.

 

Hakikat değişmemişti ama iktidarın kulağı o gerçeği duymak istemiyordu.

 

Galileo’nun cümlesi, tarihe bir direniş biçimi olarak geçti: “Yine de dönüyor.”

 

Bugün Türkiye’de yaşananlar da bundan farklı değil.

 

Birileri gerçeği söylemeye, hakikati aramaya devam ettikçe, sistem dönmeye devam ediyor. Galileo’yu susturan Engizisyon, sadece kilisenin değil, korkunun kurumsallaşmış halidir.

 

Korku, aklı değil itaati sever. Bugün de benzer bir atmosferdeyiz. Sorular yasak, sorgulayanlar hedefte. Fakat tarih hep aynı gerçeği hatırlatır: Gerçek, susturulmaz; sadece ertelenir.

 

Çünkü eninde sonunda, tıpkı Galileo’nun dediği gibi "yine de dönüyor"