Osmanlı İmparatorluğu’nda askeri yenilgiler, bilim ve teknolojide geri kalmışlık, 18 yüzyılda Osmanlı yönetici sınıfı ve jön Türkler gibi reform yanlısı olanlarda batılılaşma hedefini oluşturdu. Bir başka ifade ile batılılaşma Avrupa’daki askeri, ekonomik, politik alanlarda başarısını örnek alıp uygulamak isteği olarak doğdu.
Bu hedef Türkiye Cumhuriyeti'nin de temellerini atan önemli bir dönüşüm süreci oldu. Hukuk, eğitim ve ekonomi alanlarında, din – devlet anlayışında batı modelleri esas alındı.
Türkiye’nin bugün her zamankinden çok batılılaşmaya ihtiyacı vardır. Bu günkü batılılaşma Avrupa Birliği’ne girmek anlamında değildir, ileri demokrasi ve hukukun üstünlüğü ile insan hakları konusunda Avrupa Birliği ile uyum demektir.
Amerika’da halktan gelen, tabandan gelen demokrasi var. Ancak seçmen bilinci Avrupa kadar gelişmemiştir. Eğer ABD’de halkta demokrasi bilinci ve demokrasi talebi gelişmiş olsaydı, demokrasiyi popülizme kurban eden bir Trump’ı seçmezlerdi. Trump geçmişte, demokraside eksileri olan bir başkandır.
Şimdi de seçilir seçilmez, “Kanada eyaletimiz olsun” dedi, “Grönland ABD’ye katılsın” dedi, “Panama Kanalı’nı geri alacağım” dedi. Bir meclis üyesi de “Trump üçüncü defa başkan olsun” diye önerge verdi.
Türkiye’de Batı ya da ABD’ye karşı hatırı sayılır gruplar var.
Şüphesiz ki ABD Türkiye’de her zaman siyasete müdahale etti. Ama neden etti? Dolaylı ve dolaysız yoldan biz istemeseydik yine müdahil olur muydu?
Türkiye, Kıbrıs'a askeri bir hareket niyetinde olunca, ABD Başkanı Lyndon B. Johnson, 5 Haziran 1964'te İsmet İnönü'ye sert bir uyarı mektubu gönderdi ve bazı silah ve askeri sevkiyatlarını durdurdu.
İnönü “Yeni bir dünya kurulur ve Türkiye yerini alır” dedi. Savunma sanayiini geliştirdi.
Bir Mart 2023 Tezkeresinde Deniz Baykal ve CHP tezkereye karşı çıktı ve başarılı oldu.
Ama ABD bugün FETÖ’yü barındırdıysa, bunun nedeni 2013 öncesinde AK Parti’nin bir parçası olmasındandı. AK Parti’nin her kademesinde FETÖ kutsanıyordu.
İktidar ve muhalefet demeden, bazı siyasetçilerin ABD’den icazet aldığı
yazıldı, çizildi. Biz icazet alırsak, kim olursa olsun sırtımızda olur. Daha dik dursaydık ve Rusya’dan S-400 almasaydık, F-35 projesinde kalırdık ve ABD, PYD’ye bu kadar destek vermezdi.
15 Aralık 2004 tarihinde Avrupa Parlamentosu (AP), Türkiye'nin AB üyelik sözleşmelerine başlamasını tavsiye eden bir karar tasarısını serbest bıraktı. Türkiye eğer demokrasi ve hukuk alanında AB standartlarını benimsemiş olsaydı, bugün siyasetçiler, gazeteciler ve vatandaşlardan bu kadar tutuklama olmazdı.
Bunların çoğu “Halkı kin ve Düşmanlığa tahrik” diye tutuklandı. Türkiye AB hukukuna uyum sağlamış olsaydı, bu konuya bakış açısı da farklı olurdu.
Benim konum değil ama Türkiye’nin en yetkin hukukçularının ve özellikle Anayasa Mahkemesi Başkanlığı da yapmış 10’uncu Cumhurbaşkanımız Sayın Ahmet Necdet Sezer’in de görüşüne göre;
AİHM içtihatlarına göre, bir ifadenin cezai yaptırıma tabi tutulması için;
- Yalnızca kışkırtıcı olması yeterli değil, aynı zamanda şiddet, teşvik veya nefret söylemi içermesi gerekmektedir.
- Açık ve mevcut bir tehlikenin olması gerekir.
Bu demektir ki, Türkiye mevcut bir tehlike olmayan 12 yıl öncesine ait bir gerekçe ile kimseyi tutuklamazdı.
Trump’la iyi veya kötü olabiliriz. AB’ye girer veya girmeyiz. Ama Avrupa demokratik ve hukuk normlarını benimsemeden, kalkınmış bir Türkiye olamayız.
Bir ülkenin ekonomik ve sosyal kalkınma ölçüsü ve aynı paralelde toplumsal refah, yalnızca fert başına gelir artışı ile ölçülmez. Demokratik ve hukuki altyapı olmalıdır. İnsani değerler gelişmiş olmalıdır. Toplumun eğitimli ve sağlıklı toplum olması gereklidir. Adil gelir dağılımının olması gereklidir.