Armağan KULOĞLU


Trump tek oyun kurucu olma peşinde

Trump tek oyun kurucu olma peşinde


Trump’ın davranışlarının radikal ve öngörülemez olduğu bilinmekte, anca yarışı ikinci defa kazanmasının ona aşırı bir özgüven getirdiği de görülmektedir. Bunu yönetimi devralmadan başladığı tehditlerinden, iktidarı devralır almaz da önceden hazırlandığı kararnameleri imzalayıp yürürlüğe koymasından anlamak mümkündür. Tehditlerinin dozunu gittikçe artırdığı da görülmektedir.

Trump’ın, ABD’nin güçlü durumunu devam ettirip, bunu daha da ileri götürerek dünyada tek oyun kurucu olmak arzusunda olduğu anlaşılmaktadır. Ülkesini şirket anlayışıyla yönettiği/yöneteceği ve kar/zarar faktörüne öncelik verdiği görülmektedir. Bunu Gröland, Panama ve Kanada’ya ilişkin düşüncelerinden, ülkeleri vergilerle tehdit etmesinden, Ukrayna için çok para harcadıklarını söyleyerek, karşılığında kıymetli yeraltı kaynaklarını istemesinden anlamak mümkündür.

Benimsediği politikanın esası “Önce Amerika” anlayışıdır. Bu anlayış hem iç hem de dış politikanın referansı durumundadır. Çıkar düşüncesi ön planda olan bu anlayışı gerçekleştirmek için güç politikası uygulamaktadır. Uyguladığı güç politikası da ekonomik ve askeri güce dayanmaktadır. Ekonomik gücünün esası da teknolojik üstünlük ve dünyaya hâkim olan dolar/dolarizasyon uygulamasıdır.

Dolarizasyon avantajını kaybetme endişesi

ABD, doları altına bağlı bir para birimi olarak kabul ettirdikten sonra, gücünün artmasına paralel olarak doları altına bağlı olmaktan da çıkarıp, ülkenin gücü/itibarına dayanan bir para birimi haline getirmiştir. Bu durum ona, karşılığı olmadan para basabilme, ithalatta bir tahditle karşılaşmama, içeride refah, dışarıda da üstünlük sağlama imkânı yaratmıştır.

Ancak son 20 yıl içinde dünyadaki askeri ve ekonomik olaylar ABD’nin üstünlüğünü sorgulanır hale getirmiş ve sistem, tek kutuplu dünya düzeni ve tek rezerv para sisteminden uzaklaşmaya, onun yerine çok kutuplu bir dünya düzenine ve birden fazla para birimine doğru evrilmeye başlamıştır.

Trump’ın, bu gelişmeyi daha da tırmandıracak ve hegemonyasını zayıflatacak bir kuruluş olarak gördüğü organizasyonların başında BRICS’in gelmektedir. BRICS ülkelerinin, aralarındaki ticareti kendi ulusal paralarıyla yapması ve rezervlerindeki dolar miktarını azaltmaları endişeleri arttırmıştır. Bu nedenle BRICS ülkelerine ortak bir para birimi oluşturma girişiminden vazgeçmeleri çağrısında bulunmuş, aksi halde %100 gümrük vergisi uygulamakla tehdit etmiştir.

Tehditler güç sınırlarını zorluyor

Trump’ın dünyanın birçok bölgesini dizayn etmeye çalıştığı, söylemlerinde sınır tanımadığı, ancak bunların tümünün kendi öngördüğü şekilde gerçekleştirmesinin neredeyse mümkün olamayacağını değerlendiremediği, bu konuda gücünün sınırlarını zorladığı söylenebilir.

Kanada, Meksika ve Çin’e ithal ürünleri için uyguladığı vergi oranını artırmış, Kanada’nın ABD’nin 51. eyaleti olması gerektiği söyleminde ısrar etmiş, Panama kanalının kontrolünün Çin’e geçtiğini beyan ederek, kontrolü ele almak için girişimlere başlayacağını, AB ülkelerine de vergi uygulayabileceğini açıklamıştır. Grönland adasını Danimarka’dan satın alma konusunda da ısrarını sürdürmektedir.

Afrika’da diğer ülkelerin etkisinin arttığını gördüğünden, buraya verdiği fonları keserek bu bölgede de varlığını hissettirmeye çalıştığı, diğer tüm ülkelere yaptığı yardımları dondurduğu, bu ülkelerin kendi çıkarlarına uygun hareket edip etmediğini değerlendirdikten sonra yardımların durumunun şekilleneceği anlaşılmıştır.

İsrail ve Gazze

ABD’de başkanlar değişse de İsrail politikası değişmez. İsrail, ABD’nin Ortadoğu’nun dizaynı ve kontrolünde ABD’nin en yakın müttefiki ve kalesi durumundadır. Onun güçlü bir durumda bulunması ABD için kaçınılmazdır. Her durumda onun yanında ve desteğindedir. Bunda ABD’deki Yahudi lobisinin, yönetimde önemli yerlerde yer alan Yahudi kökenli ABD vatandaşlarının ve “avangelist” düşüncenin etkisi vardır. İsrail de bunun farkında olup, fütursuzca hareket etmekte ve hiçbir şeyden çekinmemektedir.

Trump, Netenyahu’yu ABD’ye davet etmiştir. Onun Trump tarafından davet edilen ilk lider olması, İsrail’e olan desteğini ve bu ülkeye verdiği önemi göstermektedir. Trump’ın İsrail’in topraklarının az olduğunu söylemesi, Netenyahu’nun da ziyaretten hemen önce, Ortadoğu’nun çehresinin değiştiğini belirterek bu konuda bir harita hazırladığını, Trump’la bunun üzerinde çalışarak şekillendireceklerini açıklaması dikkat çekmiştir.

İsrail’in Suriye’de işgal ettiği topraklarda üs kurmaya başlaması ve İsrail basının, Netanyahu’nun barış için değil, savaşın devamı için Washington'da olduğu değerlendirmesini yapması da ziyaretin çerçevesini önceden çizmiş durumdadır.

Türkiye’yi yakından ilgilendiren, ABD’nin Suriye’deki duruma ilişkin politikasının ve PKK/PYD/SDG’nin statüsünün fazla bir değişime uğramadığı ve Netenyahu’nun da Trump’la görüşmesinde, ABD askerinin Suriye’den ayrılmaması ve SDG’nin statüsünü muhafaza etmesi yönünde telkinde bulunduğu da düşünülmektedir.

Trump, ziyaret öncesinde ve görüşmelerde Gazze’deki Filistinlilerin Mısır ve Ürdün’e göç etmesini istemiş ve Filistinlilerin Gazze’yi terk etmekten başka çareleri olmadığını söylemiş ve bu ülkelere “ABD’den yardım gördükleri için bu göçmenleri alacaklar” diyecek kadar da ısrarlı bir tavır takınmıştır. Filistinlileri kabul edecek başka ülkeler de var diyerek göçmen kabulünün bölgeye de yayılabileceğini ima etmiştir.

Gazze’nin iki toplum arasında sürekli sorun, havası, suyu ve yerinin de güzel olduğunu söylemesinden konuyu ticari ve turistik olarak gördüğü anlaşılmıştır. Gazze’nin yeniden inşa edileceğini ve “Orta Doğu’nun Rivierası” olabileceğini söylemiş ve gerekirse uzun bir süre ABD’nin kontrolünde kalabileceğini de beyan etmiştir. Filistinlilerin gittikleri yerlerde kalacağını, hatta geri dönmek bile istemeyeceklerini, Gazze’nin kozmopolit bir yapıda olmasını arzu ettiğini de sözlerine eklemiştir.

Yaşanan olaylar, bu sefer İsrail’in kuruluş aşamasındaki durumun tekerrür etmeyeceğini göstermektedir. Uluslararası hukuka ve insan haklarına da aykırı olan bu göçün kolay kolay gerçekleşemeyeceğini, tam aksine İsrail kurulduktan sonraki gerilimin ve çatışmalı ortamın yeniden ortaya çıkacağını, Hamas’ın ve bölge ülkelerinin bu durumu kabul etmeyeceklerini ifade etmelerinden anlamak mümkündür.

***

Görüldüğü üzere Trump, dur durak bilmeyen istekleri için tehdit dilini kullanmakta, gerçekleştirmek için de baskı uygulamaktadır. Ancak birçok konunun baskı ve zorlamayla gerçekleştirilmeye çalışılması, ABD’nin hem kendi güç sınırlarını zorlayacak hem de kendisine de zarar verecek bir duruma dönüşebilecektir. Nitekim muhatap ülkelerin karşı tedbirler almaya başlaması bu durumu teyit etmektedir.

Trump’ın bu şekildeki davranışlarının normal olmadığı, ancak şahsi politikasının (bir noktada şifresinin), daha önceki uygulamalarında da başvurduğu, bir tüccar zihniyetiyle isteklerini elde etmek için pazarlığa yüksek seviyeden başlayıp, planladığı yere gelindiğinde veya daha ileriye götüremeyeceğini anladığında pazarlığı sonuçlandırmaya yönelik olduğu düşünülebilir.