Doç.Dr.Yurdagül ATUN


Türk Mallarına Kurulan Rumlaştırma Tuzağı

Türk Mallarına Kurulan Rumlaştırma Tuzağı


Romans Mapolar’ın anlattıkları ve Kıbrıs’ta yaşananlar ciddi bir mülkiyet gaspına işaret ediyor.

 

Yazan: Doç.Dr Yurdagül ATUN

 

Kıbrıs’ta mülkiyet meselesi, sadece bir tapu davası değil; siyasi bir tahakküm aracıdır. Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin (GKRY), Kuzey’deki mülklerle ilgili açtığı davalar ve uluslararası arenada yürüttüğü kampanyalar çokça konuşuluyor. Ancak aynı GKRY'nin, Güney’de kalan Türk mallarına dönük sessiz ama sistematik “Rumlaştırma operasyonu” hakkında pek az şey biliniyor.

 

Kıbrıslı Türklerin Güney’deki malları, hukuka aykırı uygulamalarla ellerinden alınırken, kamuoyunun gözü genelde Kuzey’deki davalara çevriliyor. Oysa asıl insan hakkı ihlali, sessiz sedasız Güney’de yaşanıyor. Eski Taşınmaz Mal Komisyonu (TMK) Başkan Yardımcısı Romans Mapolar’ın açıklamaları, Güney’de Türk mallarına yönelik uygulamaların perde arkasını gözler önüne seriyor.

 

Kamulaştırma Maskesi Altında Gasp

Mapolar’a göre GKRY, Türk mallarını “kamulaştırma” bahanesiyle sistematik olarak elinden alıyor. Ancak burada adil bir kamulaştırma süreci yok. Mülk sahiplerine güncel piyasa değeriyle orantılı bir tazminat verilmesi gerekirken, sembolik ödemeler yapılmakta. Hatta çoğu zaman bu ödemeler yapılmadan önce mülk sahiplerine yüksek emlak vergisi borçları çıkarılarak parayı almaları engelleniyor.

 

Bir örnek: Baf’ta büyük bir arazisi olan bir Türk vatandaşı, arazisi için başvuru yapıyor. Kamulaştırıldığı belirtilen mülkün karşılığında düşük bir ödeme bankaya yatırılmış. Ancak banka, önce yüklü bir emlak vergisinin ödenmesini şart koşuyor. Vergi miktarı, mülkün kamulaştırma bedelinden fazla. Neticede mal sahibi, mülkünden vazgeçmek zorunda kalıyor.

 

Mapolar durumu özetliyor: “Güney’de Türk mallarına bir kuruş bile ödenmeden, adeta bir Rumlaştırma tezgâhı kurulmuştur.”

 

Eşdeğer Hakkı Olamayana Miras Kalmıyor

1974’ten sonra Kıbrıs’ı terk eden ve eşdeğer mal hakkından yararlanamayan Türkler, Güney’deki mallarına erişemiyor. Rum tarafında kurulan Türk Malları Vasiliği'nden izin alınmadıkça bu mallar satılamıyor ya da geri dönülemiyor. Elde kalan tek seçenek, kamulaştırma bahanesiyle verilen göstermelik tazminatlar.

 

Üstelik Rum yönetimi, yıllarca bu malları kiraya vermiş, gelir elde etmiş; ardından da sözde emlak vergileri talep etmiş. Bu sürecin hiçbir aşamasında mal sahiplerine resmi bir uyarı ya da çağrı yapılmamış. Kamulaştırma sonrası tapular el değiştirirken hukuki kriterler hiçe sayılmış.

 

Çifte Standart ve Hukuki İkilik

Tüm bunlar yaşanırken, GKRY Kuzey’deki eşdeğer malları kullanan kişileri hedef alıyor. Müteahhitler, emlakçılar ve hatta yabancı yatırımcılar, Rum mallarını “yasa dışı” sattıkları gerekçesiyle cezalandırılıyor. Son dönemde 13 kişiye daha suçlama yöneltildi. KKTC'de faaliyet gösteren büyük inşaat firmalarının sahipleri yurtdışı seyahatlerinde gözaltına alındı, bazıları da kara listeye alındı.

 

Örneğin Simon Aykout, Güney Kıbrıs üzerinden İsrail’e geçerken tutuklandı. 124 ayrı davayla suçlandı. Alman vatandaşı Martin Josef Rikels ve Eva Kounzel tutuklandı. Macar uyruklu Ilona Lesko ve Melinda Ladanyi ise sırasıyla 2,5 yıl ve 15 ay hapis cezasına çarptırıldı.

 

Peki, aynı hassasiyet Güney’de Türk malları gasp edilirken neden gösterilmiyor?

 

Hukukun Maskesi Düşüyor

Mapolar’ın vurguladığı gibi, sanıkların savunma hakkı temel bir ilkedir. Kıbrıs’ta Rum tarafının başlattığı bu tek taraflı adalet anlayışı, ne insan haklarına ne de evrensel hukuk ilkelerine sığar. Kaldı ki AİHM, KKTC'deki Taşınmaz Mal Komisyonu'nu yetkili organ olarak tanımaktadır. Rum mahkemelerinin kararlarının Kuzey’de bir karşılığı bulunmamaktadır.

 

GKRY, bireyleri cezalandırarak KKTC’deki mülkiyet düzenini değiştirebileceğini sanıyor. Oysa bu mümkün değil. Yapılması gereken, Kıbrıs meselesinde gerçek bir diyalog ve uluslararası hukuka dayanan, çift taraflı adil bir çözüm arayışıdır.

 

Bugün Kıbrıs’ta yaşananlar, sadece malların değil, hukukun da el değiştirmesinin trajik bir örneğidir.