Osman DOST


Türk Milleti: Etle Kemik Gibi Ayrılmaz Bir Bütündür

Türk Milleti: Etle Kemik Gibi Ayrılmaz Bir Bütündür


 

86 milyonluk Türk milleti, etle kemik gibi birbirinden ayrılmaz bir bütündür. Bu topraklar üzerinde yaşayan insanlar; dili, dini, mezhebi, etnik kökeni ne olursa olsun ortak bir kaderi, ortak bir tarihi ve ortak bir vatanı paylaşmaktadır.

 

Üç kıtada asırlar boyunca at koşturan Osmanlı İmparatorluğu, zamanla iç karışıklıklar ve yönetim zafiyetleri nedeniyle hâkimiyeti altındaki toprakları birer birer kaybederek Anadolu’ya çekilmek zorunda kalmıştır. Osmanlı’nın gerilemesi çoğu zaman yalnızca iç çekişmelere bağlansa da, içerideki bazı unsurların dış güçlerle kurduğu iş birliklerinin bu süreçte büyük rol oynadığı inkâr edilemez.

 

Anadolu’ya sıkışan Osmanlı Devleti’ni emperyalist güçler rahat bırakmamış; yardım ve medeniyet söylemleriyle Anadolu’nun en ücra köşelerine kadar sızan misyonerler, cemiyetler ve tarikatlar aracılığıyla toplumun farklı kesimlerine nifak tohumları ekmişlerdir. Toprak ağaları, dini ve siyasi gruplar üzerinden yürütülen bu faaliyetlerde “siz farklısınız, bu ülkenin kalkınması ancak sizinle mümkündür” gibi telkinlerle birlik ruhu zedelenmeye çalışılmıştır.

 

Birinci Dünya Savaşı’nın ardından İngiliz, Fransız, İtalyan, Yunan ve Ermeni güçleri Anadolu’nun büyük bir bölümünü işgal etmiş; Osmanlı Devleti’ne Sevr Antlaşması dayatılmıştır. Ancak bu dayatmaya boyun eğmeyen bir Osmanlı subayı, Mustafa Kemal Paşa, 19 Mayıs 1919’da Bandırma Vapuru ile Samsun’a çıkarak Milli Mücadele’nin meşalesini yakmıştır.

 

Mustafa Kemal Paşa ve silah arkadaşları, Samsun’dan Havza ve Amasya’ya, oradan Erzurum ve Sivas’a uzanan bir direniş hattı oluşturmuş; Anadolu’nun dört bir yanından gelen delegelerle Erzurum ve Sivas Kongreleri düzenlenmiştir. Bu kongrelerde alınan kararlar, milletin bağımsızlık iradesini dünyaya ilan etmiştir.

 

19 Mayıs 1919’da Samsun’da yakılan bağımsızlık ateşi, 23 Nisan 1920’de Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılmasıyla kurumsallaşmış; Meclis öncülüğünde yürütülen Kurtuluş Savaşı sonucunda işgal altındaki topraklar birer birer kurtarılmıştır. Sevr Antlaşması yırtılıp çöpe atılmış, yerine milletin onurunu ve bağımsızlığını esas alan yeni bir düzen kurulmuştur. Nihayet 29 Ekim 1923’te, 101 top atışıyla Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşu ilan edilmiştir.

 

Türkiye Cumhuriyeti, insanların dili, dini, mezhebi ya da ten rengine bakmaksızın bu topraklar üzerinde yaşayan herkesi “Türk” üst kimliği altında birleştirmiştir. Türk, Çerkes, Kürt, Laz, Gürcü, Abaza, Tatar, Arnavut, Alevi, Sünni, Rum, Yahudi, Süryani, Ermeni, Yezidi ve daha nice farklı kökenden insan, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak eşit haklara sahiptir. Nasıl ki Fransa’da yaşayanlara Fransız, Almanya’da yaşayanlara Alman, İngiltere’de yaşayanlara İngiliz deniliyorsa; Türkiye’de yaşayanlara da Türk denilmesi bu anlayışın doğal bir sonucudur.

 

Sevr’de bozguna uğrayan zihniyet, bugün de Türkiye’nin üniter devlet yapısını nasıl zayıflatabileceğinin arayışı içindedir. Ancak tarih göstermiştir ki Türk milleti, ne zaman birlik ve beraberlik içinde hareket ederse, karşısında hiçbir güç duramamıştır.

 

Bu millet, etle kemik gibi birbirinden ayrılmaz bir bütündür. Ve bu bütünlük, Türkiye Cumhuriyeti’nin en büyük gücüdür.