Aralık 1991’de Sovyetler Birliği’nin çökmesinden sonra yaşanan karmaşaya benzer bir sürecin içinden geçiyoruz. O günlerde, dağılan Sovyetler Birliği’nin etki alanı içindeki coğrafyalarda nasıl bir yeniden yapılanma olacağı, strateji uzmanlarından siyasetçilere her kesimin yanıtını aradığı soruydu. En ileri giden Fukuyama oldu, “Tarihin Sonu” diye yazdı.
Fukuyama 1992’de yazdığı kitaba sürekli yama yapıyor ama tutmuyor. Zira dünyaya yama tutmuyor!
Güncel konu Ukrayna’da 1991 sonrası başlayan gelecek arayışının yeni, acıklı bir aşaması yaşanıyor. 24 Şubat 2022’de Rusya’nın Ukrayna topraklarına girmesiyle başlayan savaşın üçüncü yılındayız. Sırtını ABD’ye ve AB’ye dayayıp NATO üyeliğiyle küresel güvenlik şemsiyesi altına gireceğini umarak Rusya’ya kafa tutan Ukrayna, resmen ABD sömürgesi oluyor.
Topraklarının beşte biri Rusya işgali altındaki Ukrayna’nın Devlet Başkanı Zelenski yarın ABD’de olacak. Son anda değişiklik olmazsa Trump’la teslimiyet antlaşması imzalayacak.
***
Ukrayna’nın bugünkü noktaya gelişi derslerle doludur. 2004’teki “turuncu devrim” büyük bir halk hareketi olarak dünya gündeminde uzun süre yerini aldı. Halk demokrasi istiyordu, yolsuzlukların ortadan kaldırılmasını istiyordu. Bu özlemlere karşılık verecek siyasi hareketler ise iki ana kampa bölündü:
Rusya yanlıları ve Batı yanlıları.
Alınan oylar ise yüzde 52’ye 48 gibi başa baş denebilecek dengedeydi. Ne yazık ki bu iki büyük kamptan “Ukrayna yanlısı” diye tanımlayabileceğimiz ortak paydaları artırmaya yönelik bir ruh çıkmadı.
Zelenski’nin siyasi kariyeri ayrı konu, Rusya ile girdiği savaşta yukarıda özetlediğimiz duruma karşılık gelecek bir ivme yaratamadı. Tek çıkış yolu olarak ABD-AB desteğini gördü.
ABD’nin yeni başkanı Trump da Zelenski’ye özetle dedi ki:
“Buraya kadar. Üç yılda senin için harcadığım para 400 milyar doları buldu. Savaşı bitirelim, bunları tahsis edeceğim bir anlaşma yapalım!”
Biz, kılavuzu ABD olanın ülkesi kandan kurtulmaz diyorduk. Bunun yanına şunu eklemek gerek:
Kılavuzu ABD olanın ülkesi işgalden kurtulmaz!
Yarından itibaren ABD, Ukrayna’nın başta lityum, titanyum, uranyum olmak üzere bütün madenlerine yumulacak. Dünyadaki toplam maden rezervlerinin yüzde 5’ine sahip olan Ukrayna’nın tarım bereketi de tahıldan ayçiçeğine kadar sınırlarını aşacak ölçekte. Bu alanlarda neler yapılacak henüz bilinmiyor. Bilinen tek şey şu:
Ukrayna’nın altını üstüne getirecekler!
***
Peki kılçıklı bir soru sorsak:
Türkiye’deki madenlerin işletme durumu nasıl?
Daha çok ölümlü bir kaza ya da üstü örtülemez bir çevre katliamı yaşandığında gündeme gelen Türkiye madenciliği “yarı sömürgecilik” diyebileceğimiz koşullarda ilerliyor.
AKP iktidarından önce verilen maden ruhsatı sayısı 2 binin altındayken son 15 yılda verilen ruhsat 390 bin!
Bu ruhsatların kapladığı alan Türkiye yüzölçümünün yüzde 60’ı! Bunların içinde milli park ilan edilmiş bölgeler var. Örneğin Muğla’daki doğal koruma alanlarının yüzde 85’ine maden ruhsatı verildi. Kaz Dağlarının yüzde 80’i bu kapsamda.
Özellikle altın madeni bağlamında üretimin yüzde 90’ı yabancı işletmeciler aracılığıyla yurtdışına gidiyor.
Yurt madenciliğinin gelişmesini elbette her yurtsever ister. Günlük yaşamımıza bakınca madenlerden vazgeçmek mümkün değil. Ancak bu yarı sömürge koşullarında olmamalı. Bedeli çevre katliamı olmamalı!
Böyle olursa adı ruhsat değil, ruh sat olur!