Prof.Dr.Esfender KORKMAZ


Vergi politikası rasyonel değil

Vergi politikası rasyonel değil


Hazine ve Maliye Bakanı geldiğinden beri, rasyonel politikalar dedi, bütçede mali disiplin dedi, çok kazanandan çok vergi az kazanandan az vergi dedi, fakat uygulama hep tersi ve irrasyonel oldu. Tek uygulaması sıcak para bulmak oldu. Sıcak paranın girdiği bir ekonominin iflah olması mümkün değildir. Çünkü sıcak para giren ekonomiler aşırı kırılgan olur. Dahası sıcak paranın ani çıkışı her ülkede ve her zaman yeni krizlere neden olmuştur.

Mali disiplin için önce kamu harcamalarını etkin kullanmak gerekir.

Mali disiplinin ilk kuralı kamu harcamalarında israfı önlemektir. Türkiye’de bu mümkün değildir. Çünkü siyasi iktidar ve destekleyen partilerin ittifakı tamamıyla kamu imkânlarının paylaşmak üzerine inşa edilmiştir.

Siyasi iktidar da bütçe kaynaklarını dağıtarak, kamu imkânlarını ve kaynaklarını ideolojik çizgide kullanarak algı yaratmak üstünde iktidar da kalıyor.

Ayrıca, itibardan tasarruf olmaz anlayışı ile kamu harcamalarında israfı önlemek imkânı olmaz. Uygulamayı anlatmaya gerek yok, zira bu sürece yaşayarak şahit oluyoruz.

Ekonomi yönetimi kamu harcamaları yoluyla mali disiplini sağlayamadı. Bu defa vergilere döndü.

Hazine ve Maliye Bakanı, az kazanandan az, çok kazanandan çok vergi dedi. Ama 2023 yılında önce zengin ve fakirin aynı oranda ödediği KDV ve ÖTV oranlarını artırdı.

Dahası fakirlerin daha çok aldığı zaruri tüketim malları üstündeki vergi oranlarını artırdı. Yani az kazananların vergi yükü arttı.

2024’te, harçlar ve cezalar artırıldı. Harçlar ve cezaların da düşük gelir grupları üstünde yükü daha ağırdır.

2024 gelir ve kurumlar vergi oranları artırıldı ve fakat oransal olarak hâlâ KDV, ÖTV gibi dolaylı vergilerin ve harçların toplam vergi gelirleri içindeki payı hâlen toplam içinde üçte iki oranındadır ve değişmedi.

Kriz şartlarında aşırı vergi yükünün ekonomik ve sosyal maliyeti yüksek olur.

Aşırı vergi yükü teknik anlamda hesaplanan vergi yükünden daha farklı bir anlam taşır. Vergi sadece kamu harcamalarının finansman aracı değildir. Aynı zamanda iktisadi ve sosyal yapı üzerinde de etkileri vardır. Üretim ve tüketim kararlarını etkiler. Üretim ve tüketimde veya üretim ve tüketim arasında, marjinal ikame oranlarını değiştirir. Yani, vergiler aynı zamanda maliye politikalarının bir aracıdır.

Verginin ortaya çıkardığı olumsuz etkiler nedeniyle, verginin ekonomi üzerindeki yükü, mükelleflerin yaptıkları vergi ödemesini aşıyorsa, o zaman aşırı bir yük var demektir.

Söz gelimi; gelir ve kurumlar vergisi büyük oranda tasarruflardan ödenir. Vergi artışı daha fazla tasarrufu, daha çok kamu harcamasına dönüştürmek demektir. Türkiye’de etkin kullanılmayan, yatırımlara gitmeyen, kamu harcamalarının talep artırıcı etkisi yüksektir. Bu nedenle enflasyonla mücadele zorlaşmıştır.

Gerek enflasyonla mücadele ve gerekse güven sorunu nedeni ile ekonomi daralma trendindedir. Sanayi sektörü daralmaktadır. Tasarrufu vergilemek özel sektörde yatırımlarını engelledi.

Bu şartlarda reel sektör üstünde vergi yükünü artırmak, daralmayı hızlandırmıştır. İflasları ve işsizliği artıracaktır.

Yine 2020 sonrası çalışanların son vergi diliminde oran yüzde 40’a çıkarıldı. Bu durum kayıt dışı istihdamı artırdı. Vergi aşırı yük yarattı.

Vergi mükellefinde tepki oluştu

Anayasamıza göre vatandaşın vergi ödevi var… Buna karşılık devletin de kamu hizmeti yapmak ödevi var… Falan vergi falan hizmetin karşılığı değildir… Harçlar ise bir hizmet karşılığıdır… Ancak genel anlamda toplum vergi verir… Devlet de topladığı vergi ile hizmet yapar…

Eğer vergi mükellefi, kamu hizmetlerinin doğru yapılmadığını, bütçe kaynaklarının, lüks ve şatafata gittiğini, devlet imkânlarının seçim popülizminde kullanıldığını görürse, vergiye tepkili olur. Vergi bilinci zedelenir. Vergi kayıp ve kaçağı artar.

Bunları bilmeyen veya bildiği hâlde yapamayan bir ekonomi yönetiminin yerinde kalması, hem kendileri hem de ülke hayrına değildir.