Konuk YAZAR


Yeniden Müdafa-i Hukuk lazım gibi

Yeniden Müdafa-i Hukuk lazım gibi


 

Ne yalan söyleyeyim, ülkemin perişan edilmiş haline bakınca, acaba yeniden Müdafaa-i hukuk zamanı mı geldi diye sormadan edemedim. Ülke toprakları dahil, milli sınırlar içinde, milli ekonomi çökertilmiş, madenleri satılmış, maden sahaları, su kaynakları, tarım arazileri, ormanları, dağları gökyüzünden aşağı doğru bakıldığında derisi zorla yüzülmekte olan bir canlı gibi görülüyor.

 

Türkiye’nin derisini yüzen kapitalizm, emperyal ortaklarıyla, yaylalarımıza, obalarıma kadar geldi.

 

İktidar seyrediyor. Acımasızlara izin üstüne izin veriyor.

 

Ortakları da sessiz.

 

Ne milliyetçisi milliyetçi gibi ne dindarı dindar gibi.

 

Devlet gücünü elinde bulunduranlardan bizi müdafaa edecek kim var?

 

Hukukumuzu kim savunacak?

 

Anadolu’nun postu soyuluyor, damarları canlı canlı kesiliyor, kalbine doğru hançer acımasızca battıkça batıyor ve haykıranların sesini duyan yok.

 

Millet ağlıyor efendiler, millet.

 

Milletin hukukunu kim savunacak?

 

Mahkemeler mi?

 

Verdiği kararları dinletemeyen mahkemeler artık umut vermiyor.

 

Devlet, iktidar partisinin eline geçti. Topluca hepimizin olmaktan gittikçe uzaklaşır. Kanun koyucular, milletvekili olsalar da aslında iktidar vekili olarak çalışıyor.

 

Güzelim koylar, verdiği huzura, insan bakışan kattığı güzelliğe doyamayacağınız deniz manzaraları, şirketlerin, hatırlı kişilerin zekine ya da çıkarına kurban ediliyor.

 

Milletin olanı millete sormadan, hukuk dahi dinlemeden sahipleniyorlar.

 

Halk, her geçen gün yoksullaştırılıyor. Ülkenin milli sermayesi, ihalelerle, vergi indirimleriyle, hatta vergi iadeleriyle, Ak sermayedarlara aktarılıyor. Yeni kapitalist yeni üst tabaka, alt sınıf ve tabakalara üstten bakıyor.

 

Dünyevileşmek yerine uhrevileşmek iddiasında olan tarikatlar bile yeni kapitalist üst sınıfın arasında yerini aldı. Çakarlı arabalarla gezip, lüks mekanlarda kahve yudumluyor. Hastaneleri, ticari şirketleri var.

 

Tasavvuf, dibe vurdu.

 

Salt iddiadan ibaret kaldı.

 

Halbuki, bu geçici dünyada ne zulme ne insanın kalbini kırmaya, hatta küçücük karıncanın bile yolunu kesmeye gerek yoktu.

 

Bir hırka bir lokma yeterdi.

 

Yumuşak bir ses, kalbe dokunan cümleler olmalıydı.

 

Fanus kırıldı azizim.

 

Derviş artık bizim bildiğimiz derviş olmaktan çıktı. Biz istiyoruz ki, Ahi Evran gibi, milli olsun ve dahi ölçüye uysun, milletin hakkını millete teslim etsin.

 

Artık, Moğol’a biat eden hoca tipi var. Ahi ocağı gibi devlet kuran erdemliler yok.

 

Kısaca milletin hakkını ve hukukunu savunan kültür yok edildi.

 

Şimdi kim padişaha hakikati söyleyecek? O cesur pir kimdir?

 

Hiç kimsedir.

 

Bakın.

 

Bu millet, kaç yıldır adalet arıyor.

 

Hem de kimden arıyor ve bekliyor biliyor musunuz? Dini, diyaneti bilen, elinde kapı gibi imam hatip, ilahiyat diploması olan devlet yöneticilerinden arıyor. Karşılığında ne buluyor derseniz, Silivri’ye bakın derim.

 

Siyaset, yönünü çoktan kayıp etmiş, iftira üretim merkezine dönüşmüş durumda. Onların medyası tarihe, asla düzeltemeyecekleri, ibretlik kalın çizgili izler bırakıyor.

 

Demek ki neymiş?

 

Dini eğitim alıp diplomalı olmak, hatta tarikata girip zikir çekmekle adil toplum kurulamıyormuş. Böyle bir eğitim, adil yönetim inşa etmeye yetmiyormuş.

 

İftira atmıyoruz.

 

Uygulama böyle gösteriyor.

 

İşte biz bu nedenle milletin hakkını, hukukunu savunacak kimse kalmadı diyoruz. Ve soruyoruz: Acaba yeniden müdafaa-i hukuk cemiyetleri kurulmalı mı?

 

Diyeceksiniz ki işgal altında mıyız?

 

Derim ki, baskı altındayız ve milli çıkarlarımız tehlikede.

 

Siyasi muhalefet tutuklanıyor, Ege’de kayıplar veriliyor. Suriye’de milli çıkar tehlikede, ekonomi faizle yabancıya korkunç para aktarıyor, kıyılar yağmalanıyor, millet gittikçe yoksullaştırılıyor.

 

Daha ne olsun?

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Ahmet GÜRSOY(Yeniçağ)