Yazan: Osman DOST
Her yıl aynı manzara… Fındık sezonu başlar başlamaz, üreticiler sabırsızlıkla mahsullerini şehre indiriyor. Yıl boyunca emekle, alın teriyle yetiştirilen fındık; çoğu zaman değeri bilinmeden, adeta yangından mal kaçırır gibi tüccara teslim ediliyor. Nedeni ise hep aynı: “Fiyatlar yükselecek, şimdi vermeyeyim ama parasını sonra daha yüksek alırım.” Ne yazık ki bu beklenti, üretici için her defasında hüsranla sonuçlanıyor.
Fındık, Karadeniz’in altını. Dünya fındık üretiminin yüzde 70’inden fazlasını karşılayan ülkemiz, bu alanda büyük bir avantaja sahip. Ancak yıllardır süregelen yanlış uygulamalar, bu stratejik üründen hak ettiğimiz geliri elde etmemizi engelliyor. Her sezon başında yaşanan panik satışlar, üreticinin değil, aracıların kazandığı bir sistem yaratıyor.
Bu sistem nasıl işliyor?
Tüccarların önemli bir kısmı, aynı zamanda ticaret borsalarının da üyeleri. Hal böyle olunca, piyasayı yönlendiren, fiyatları belirleyen aktörlerle, doğrudan alım yapan kişiler aynı çatı altında birleşiyor. Fındık daha hasat edilir edilmez pazara indiriliyor ve arz bir anda yükseliyor. Doğal olarak fiyatlar düşüyor. Bu fiyatlara bakan üretici, "Daha da düşmesin" endişesiyle ürününü elden çıkarıyor. Tüccar ise, düşük fiyattan aldığı bu ürünü depolayıp, ileride yüksek fiyattan satma hesabı yapıyor.
Peki, bu yıl durum ne?
2025 yılı rekoltesi geçmiş yıllara kıyasla oldukça düşük. Uzmanlar, Türkiye genelinde fındık üretiminin neredeyse yarı yarıya azaldığını söylüyor. Bu, normal şartlarda fiyatların yükselmesi gerektiği anlamına gelir. Ancak bazı tüccarlar, bu kez de “rekolte yüksek” diyerek üreticiyi yanıltma çabasında. Amaç açık: Ürünü mümkün olduğunca erken ve ucuz almak.
Şunu açıkça söylemeliyiz: Eğer üretici olarak bu oyuna tekrar gelirsek, bu yıl da fındığımızı hak ettiği değerin çok altında satmış olacağız. Oysa elimizde çok büyük bir güç var: Zaman ve sabır.
Fındığı hemen pazara indirmek zorunda değiliz. Uygun şartlarda evde muhafaza etmek, piyasanın nasıl şekillendiğini izlemek, fiyatları yakından takip etmek üreticinin elini güçlendirir. Uzmanlar, bu yıl fındık fiyatlarının 300, 350, hatta 400 TL’ye kadar çıkabileceğini belirtiyor. Böylesine yüksek bir potansiyel varken, aceleyle verilen kararlar büyük zarar getirir.
Bu noktada üreticiye düşen görev büyük:
Artık alışkanlıklarımızı gözden geçirmeliyiz. Her sene aynı şekilde davranıp farklı sonuçlar beklemek, sadece hayal kırıklığı yaratır. Fındık bizim malımız, emeğimiz, geleceğimiz. Bu ürünün değerini başkaları değil, biz belirlemeliyiz.
Birlik olursak, sabırlı davranırsak, bilinçli hareket edersek bu döngüyü kırmamız mümkün. Tüccarların değil, üreticilerin yön verdiği bir piyasa yaratabiliriz. Çünkü fındığın gerçek sahibi biziz. Bu ürünün bereketiyle çocuklarımızı okuttuk, evler yaptık, borç ödedik. Şimdi ise onun değerini koruma zamanı.
Son söz olarak; üretici, yalnızca toprağın değil, aynı zamanda piyasanın da efendisi olabilir. Yeter ki farkına varsın.