Armağan KULOĞLU

Tarih: 28.11.2025 00:07

ABD Suriye’yi şekillendirme yolunda

Facebook Twitter Linked-in

ABD’nin BOP kapsamında yürüttüğü Ortadoğu Politikası, kendi hedefi istikametinde gelişmeye devam etmektedir. Bu politikanın Suriye ayağı da genel çerçevenin dışına çıkmamak üzere, değişen dönemsel durumlara ayak uydurarak sürdürülmektedir.

Bu durumda Suriye konusunda yapılan tüm görüşmelerin, mutabakatların ve eylemlerin, ABD’nin politikalarını gerçekleştirmeye yönelik olduğu müşahede edilmektedir. ABD’nin hedefine ulaşmak için takip ettiği yöntemin de doğrudan müdahale etmek yerine, konunun aktörlerini, yapılan girişimlerin onların da çıkarına olduğuna ikna edip, kendi düşünce ve amaçlarına ortak etmeyi tercih ettiği anlaşılmaktadır.

Bu durum dikkate alınarak, Trump’ın tüm söylem, methiye ve davranışlarının ihtiyatla karşılanmasının ve sonuçlarının nereye varacağının iyi bir değerlendirme yapılarak hesaplanmasının ve ona göre hareket edilmesinin faydalı olacağı düşünülmektedir.

BOP’ta İsrail faktörü

İsrail’in de bu politikanın ortağı olduğu gittikçe belirginlik kazanmış ve ABD’nin kendisine açtığı alanı kendi güvenliği bahanesiyle kullanarak bu politikayı kendi ideallerine ulaşmanın yolu olarak görmüştür. İsrail’in bölgede bu kadar fütursuzca hareket etmesinde, ABD’nin onu bölgedeki kalesi olarak görmesinin ve bu nedenle onu desteklemesinin ötesinde ona her konuda açık çek vermesinin büyük katkısı olduğu bilinen bir gerçektir.

İsrail’in; Gazze, Filistin Lübnan, İran, Suriye, hatta Irak’ta bu kadar rahat hareket etmesinde, ABD’deki İsrail lobisinin, İsrail/Yahudi hayranlarının ve özellikle de Evangelistlerin etkisinin, düşünülenden fazla olduğunu söylemek gerekir.

Trump’ın/ABD’nin İsrail’i, Suriye’de Golan Tepelerini fiilen işgal etmesi ve yıllarca elinde tutmasını haklı olarak görüp, bu bölgenin meşru sahibi olarak ilan etmesinin, Kudüs’ü başkent olarak kabul ederek elçiliğini oraya taşımasının, İsrail’in tüm saldırılarına göz yummasının, hatta birçoğuna destek vermesinin, İsrail’in hem teolojik emellerine hizmet etme hem de onu Ortadoğu politikasının ortağı olarak görerek ona katkı sağlama düşüncesinden kaynaklandığı anlaşılmaktadır.

İsrail’in, bir taraftan Gazze’de “belirgin belirsizlik” devam ederken, diğer taraftan da Suriye’nin yeni şekillenmesinde yine güvenlik bahanesiyle avantaj sağlamanın ötesinde toprak ve etkinlik kazanma peşinde olduğu gözden kaçmamaktadır.

Görüşmelerde ortak hareket etme uyanıklığı

Öncelikle Trump’ın; Türkiyee Büyükelçisiyle Suriye Özel Temsilcisini ayrı ayrı atama yerine, bu iki görevi aynı şahsa vermesinin hangi düşünceyle yapıldığını değerlendirmek gerekir.

ABD’nin, Türkiye’nin Suriye konusuna güvenlik gerekçeleriyle önem verdiğini ve bunu sağlamak için de bölgede etkinlik göstererek Suriye’yi kendi güvenliğini sağlama yönünde şekillendirmek istediğini, bu durumun da kendi politikalarını sekteye uğratabileceğini hesapladığı düşünülmektedir. Bu nedenle Suriye konusunda Türkiye’yi dışarıda bırakarak sıkıntı yaşamak yerine, Türkiye’yi kendi yürüttüğü sürece dahil edip, Suriye lideriyle de birlikte hareket etmeyi, böylece alınacak kararlara onları da ortak ederek, aktörlerin bunları kabullenip sahip çıkmasını, böylece uygulamada devamlılık sağlanmasını planladığı söylenebilir.

Bu nedenle Türkiye Büyükelçiliği ile Suriye Özel Temsilcisi görevlerinin aynı şahıs üzerinde birleştirilerek yürütülmesinin avantaj yaratabileceği düşüncesiyle hareket ettiğini söylemek mümkündür. Bu göreve getirilen şahsın da kendisi gibi “ticari düşünüp, siyasi sonuç alma” metoduyla çalıştığı görülmektedir.

Trump’ın liderlerle yaptığı görüşmelerde de kendisini etkin bir lideri olarak görüp, muhataplarını memnun edecek davranış ve söylemlerde bulunmaya özen göstererek ortak hareket edildiği algısı yaratmaya, böylelikle devam eden görüşmelerde/süreçte kendi politikalarının alt yapısını oluşturmaya çalıştığı düşünülebilir. Bu uygulamaların yakın bir örneğini, Suriye Lideri Şara’nın ABD ziyaretinde, ABD-Suriye Dışişleri bakanlarının görüşmesine Türkiye’nin de dahil olmasında görmek mümkündür.

Suriye özelinde görüşme, beyan ve eylemler

Türkiye için önemli olan konu Suriye’nin bütünlüğü ve üniter bir yapıda olması, güvenliğine ve bekasına doğrudan veya dolaylı olarak tehdit teşkil etmemesidir. Bu politikasını her ortamda ifade etmektedir. ABD de aynı düşüncede olduğu söylemekle birlikte, söylemlerinin bir kısmının, eylem ve davranışlarının ise bütününün böyle olmadığı, BOP’u dikkate aldığı ve Suriye’de hem doğrudan etkili olmaya hem de kendisine müzahir bir yapıyı devam ettirerek politikasını devam ettirmeye çalıştığı görülmektedir.

Türkiye Büyük elçisi ve Suriye Özel Temsilcisi Barrack’ın, 1-2 ay önce, aynı zamanda kendi düşüncesi de olan, İsrail'in Suriye'yi kontrol eden güçlü bir merkezi devlet yerine parçalanmış ve bölünmüş görmeyi tercih edeceğini söylediği, özerk yönetime de yeşil ışık yaktığı hafızalardadır. Barrack’ın, yukarıda da belirtilen tüccar zihniyetiyle pazarlığı üst seviyeden başlatıp, taraflar ikna edebilecek noktaya geldiğinde durumu kabullenerek veya kabul etmiş gibi görünerek yine bildiğini okuduğu, yaşanan gelişmelerden anlaşılmıştır.

Türkiye’nin, kendisine tehdit, ABD’nin ise müttefiki ve sahadaki silahlı gücü olarak gördüğü PKK/PYD/SDG’nin, silahlarını gömmesini, gömmezlerse gömüleceklerini söyleyip örgütün kendisini feshetmesini beklerken, Suriye ordusu içine entegre olmasına rıza gösterdiği bilinmektedir.

ABD bu konuda, Suriye yönetimiyle, SDG arasında bir mutabakat sağlamış olmasına rağmen, SDG bütünlüğünü muhafaza etmekte ısrarlı bir tavır sergilemektedir. Bir bütün olarak Suriye ordusu ve ülke içinde kalıp gücünü koruması, bunun da entegre olmuş gibi kabul edilmesi söz konusudur. Barrack’ın anlaşma sağlanmak üzere olduğunu söylediği statünün, ABD’nin de düşüncesi olduğu anlaşılmaktadır. ABD’nin hala SDG’ye silah, teçhizat, malzeme göndermeye devam etmesi, işbirliği içinde hareket etmesi ve bunun için ABD bütçesinden de pay ayırması bu durumu teyit etmektedir.

Önemli bir konu da Barrack’ın, Suriye Devlet Başkanı Şara'nın Beyaz Saray’da yaptığı görüşmelerde Şam'ın, IŞİD, İran Devrim Muhafızları, Hamas, Hizbullah ve ABD'nin "terör örgütü" kabul ettiği başka gruplara karşı Washington'a destek vereceğinin açıklanmasıdır. Bunun iki kritik noktası vardır.

Birincisi, Şam ordusunun bu mücadele için yeterli olmaması, PYD’nin 70.000 kişilik teşkilatlı bir güce sahip olması, dolayısıyla mücadelenin ancak YPG/SDG üzerinden yapılabileceği, bunun anlamının da PYD/SDG’nin Şam ordusu içinde eritilmeden bütün halinde kalması demek olduğudur. Bu da PYD/SDG’nin bütünlük statüsünün bir defa daha teyidi anlamındadır. İkincisi de Hamas’la mücadelesinin Türkiye’nin politikasına aykırı, İsrail’in politikasına uygun olması çelişkisidir.

İsrail’in Güneyde Dürzilerle, kuzeyde de PYD/SDG’yle işbirliği içinde olmaya devam edeceği ve Güneyi kontrol altında tutacağı anlaşılmaktadır. ABD’nin, Şam ile İsrail arasında bir güvenlik anlaşması yapılmasına çalıştığı ve bunun da yakın bir gelecekte gerçekleştirileceği açıklanmıştır. ABD’nin Suriye üzerinden Türkiye’yle İsrail’i yakınlaştırma arzusunda olduğu da söylenmektedir.

Şara’nın da, yeni yapılanmada ve güvenlikte ABD’nin garantörlüğünü talep ettiği, bunu hem ülkesi hem de kendisinin siyasi geleceği için istediği belirtilmektedir.

Irak'ın kuzeyinde 17-19 Kasım'da düzenlenen Orta Doğu Barış ve Güvenlik Forumu'na SDG yöneticisi ve IKBY Başbakanı Mesrur Barzani’nin katılması ve Abdi’nin konuşmasında Türkiye’ye tehdit teşkil etmediklerini söylemesi, Suriye kuzeyindeki yapıyla Irak’ın kuzeyindeki yapının birlikte hareket edeceğinin bir işareti ve yeni durumlara alıştırmanın da bir ifadesi olarak görülmelidir

***

-Sonuç olarak Suriye’nin geleceğinin, şimdilik Irak’a benzer bir şekilde gerçekleşeceği, uzun vadede devamının nasıl olacağı ise gösterilecek metanete, dirence ve kararlılığa bağlı olacağı düşünülmektedir.

-Suriye oluşturulacak yeni yapının SDG ayağıyla Irak’ın kuzeyindeki yapının birlikte hareket edebileceği de hesaba katılmalıdır.

-Görüldüğü üzere ABD, görüşmeleri zamana yayıp, tarafları öngördüğü oluşumlara alıştıra alıştıra, nabza göre şerbet veren metotlarla kendi politikalarına ortak yapıp, arzu ettiği sonuçlara sorunsuz bir şekilde ulaşmayı hedeflemekte, bu yöndeki faaliyetlerini devam ettirmektedir.

-Türkiye’nin bu gelişmelere dikkat ederek pozisyonu, çıkarlarını, güvenliğini ve bekasını dikkate alarak uzun vadeli olarak düzenlemesinin faydalı olacağı değerlendirilmektedir.


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —