Semra DOST

Tarih: 19.07.2025 08:23

Cumhuriyet Türkiye’sinde Kadın Olmak

Facebook Twitter Linked-in

Semra DOST

 

Kadın olmak... Yüzyıllardır dünyanın dört bir yanında benzer acıların, zorlukların ve eşitsizliklerin ortak adı. İnsanlık tarihinin büyük bölümünde kadınlar, yaşamın merkezinde yer almalarına rağmen, siyasetten iş dünyasına, eğitimden yönetime kadar her alanda geri plana itildiler. “Eşit birey” olarak kabul edilseler de uzun yıllar boyunca karar alma mekanizmalarının dışında bırakıldılar. Hayatın her alanında erkek egemen anlayışın gölgesinde yaşadılar.

 

Ancak bu tablo, Cumhuriyet Türkiye’sinde değişmeye başladı. Özellikle Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde gerçekleştirilen devrimlerle kadınların toplumsal yaşamda hak ettikleri yere gelebilmesi adına önemli adımlar atıldı. Atatürk, kadınların yalnızca evde değil, toplumun her kademesinde aktif bireyler olmaları gerektiğine inanan bir liderdi. Bu düşünceyle kadınlara birçok ülkeden önce seçme ve seçilme hakkı tanındı.

 

5 Aralık 1934 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde kabul edilen yasa ile Türk kadınına seçme ve seçilme hakkı verildi. Bu tarih yalnızca bir yasal düzenleme değil, aynı zamanda Türk kadınının kaderinin değiştiği bir dönüm noktasıdır. Türkiye, bu hakları tanıma konusunda pek çok gelişmiş ülkeden çok daha ilerideydi. Örneğin İsviçre kadınlara bu hakkı 1971'de, Fransa 1944'te, Belçika 1948'de tanırken, Türkiye bu reformu 1934'te gerçekleştirmişti. Hatta İsviçre'nin Appenzell kantonu, kadınlara bu hakkı ancak 1990’da tanıdı.

 

Türk kadını, ilk kez 8 Şubat 1935’te yapılan TBMM 5. Dönem genel seçimlerinde oy kullanarak demokratik sürece katıldı. Bu seçimlerde 17 kadın milletvekili Meclis’e girmeyi başardı. Daha sonra yapılan ara seçimlerle bu sayı 18’e yükseldi. Bu, dönemin koşulları göz önüne alındığında son derece büyük ve ilham verici bir gelişmeydi.

 

Ancak günümüzde geldiğimiz noktada, bu kazanımların yeterince ileri taşınamadığı da bir gerçek. 2018 genel seçimlerinde TBMM’ye giren kadın milletvekili sayısı sadece 103’te kaldı. Bu sayı, toplam milletvekili sayısına oranlandığında kadın temsil oranı %17 civarındadır. Nüfusun yarısını oluşturan kadınların, karar mekanizmalarında bu denli az yer alması, toplumsal cinsiyet eşitliği açısından hâlâ kat edilmesi gereken uzun bir yol olduğunu gösteriyor.

 

Dünya genelinde de benzer bir tablo var. Kadınlara ilk oy hakkı veren ülke 1893’te Yeni Zelanda oldu. Ancak bu ülkede bile ilk kadın başbakan ancak 1997 yılında seçilebildi: Jenny Shipley. Yani bir hak tanınsa bile, onun tam anlamıyla hayata geçirilmesi çoğu zaman on yıllar alabiliyor.

 

yüzyıldayız. Teknoloji çağındayız. Fakat ne Türkiye’de ne de dünyada kadınlar hâlâ olmaları gereken yerlerde değiller. Kadınlar iş hayatında, bilimde, siyasette, sanatta, sporda hâlâ daha fazla görünür olmaya, daha fazla söz sahibi olmaya çalışıyor. Kadın cinayetlerinin, şiddetin ve ayrımcılığın hâlâ gündem olduğu bir ülkede, sadece geçmişte atılan adımlarla övünmek yeterli değildir.

 

Cumhuriyet devrimleri kadınlara büyük haklar kazandırdı. Ancak bu hakları sadece kağıt üzerinde değil, hayatın içinde ve her alanda yaşatmak hepimizin ortak sorumluluğudur. Kadınlar olmadan ne demokrasi tam olur, ne kalkınma sağlanır, ne de toplum ilerler.

 

Atatürk’ün şu sözü hâlâ yolumuzu aydınlatmalı:

“Şuna inanmak gerekir ki, dünya üzerinde gördüğümüz her şey kadının eseridir.”


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —