Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) dün Kasım ayı enflasyon verilerini açıkladı. Resmî rakamlara göre aylık enflasyon yüzde 0,80, yıllık enflasyon ise %31,07 olarak duyuruldu. Kâğıt üzerinde kulağa oldukça “olumlu” gelen bu rakamlar, ne yazık ki çarşı pazar gezildiğinde aynı iyimser tabloyu yansıtmıyor.
Bugün semt pazarlarını dolaşırken karşılaştığım manzara, enflasyonun düştüğü iddiasını sorgulamaya yetti de arttı bile. Tezgâhlarda fiyatlar adeta cep yakıyor. Örneğin salatalığın kilosu 35 ila 40 TL arasında değişiyor. Domates ise en düşük 30 TL, en yüksek 50–55 TL bandında alıcı buluyor. Yerli muzun kilosu 85 ile 100 TL, limonun kilosu ise 80 ile 130 TL arasında. Ayvanın 150 TL’ye satıldığı bir ortamda, çarliston biberin kilosu da 75–80 TL seviyelerinde.
Havaların soğumasıyla birlikte vatandaşın alım gücü daha da hissedilir şekilde düşüyor. Pazarda bazı meyvelerin tane ile satın alındığını görmek artık şaşırtıcı değil, acı bir gerçek. Tezgâh başlarında sıkça duyulan ortak bir cümle var:
“TÜİK enflasyonu düşmüş gösteriyor ama bizim cebimizde durum tam tersi. Bu fiyatlarla yaşamamız nasıl mümkün?”
Vatandaşın aklındaki en büyük soru ise şu:
“TÜİK bu fiyat numunelerini nereden alıyor da enflasyon düşüyor? Bize de söylesinler, biz de gidip oradan alışveriş yapalım.”
Resmî veriler ile sokaktaki gerçeklik arasındaki makas her geçen gün biraz daha açılıyor. Ekonomik göstergeler ne söylerse söylesin, halkın hissettiği hayat pahalılığı tüm açıklamaların çok ötesinde. Rakamlarla oyalanmak bir yana, asıl mesele insanların pazara çıktığında yaşadığı gerçek enflasyon.
Her geçen gün daha fazla yurttaş, kendi cebiyle TÜİK’in verileri arasında paralellik göremediği için doğal olarak tepki gösteriyor. Çünkü sofraya konan her ürün, maaşlardaki artıştan çok daha hızlı zamlanıyor.
Kısacası, enflasyon kâğıt üzerinde düşmüş olabilir; fakat pazardaki, marketteki fiyat etiketleri bunun aksini haykırmaya devam ediyor. Ekonomik gerçeklik, vatandaşın alışveriş filesinde saklı.