Armağan KULOĞLU

Tarih: 08.08.2025 00:16

Nükleer gözdağı

Facebook Twitter Linked-in

Trump, henüz iktidara gelmeden verdiği seçim vaatlerinden biri olan “Ukrayna savaşını bitirme” sözünün, diğer iddialarının birçoğu gibi, çıtayı çok yükseğe koymasından dolayı sonuçsuz kalması ve Rusya üzerinde kurmaya çalıştığı baskının da beklediği sonucu vermemesi üzerine, Ukrayna savaşında ateşkes yapılması için verdiği süreyi 50 günden 10-12 güne düşürerek kısaltacağını açıklamıştır.

Bu açıklamasını, ateşkesi Rusya için umutsuz bir vakıa olarak görmesi ve Putin’in de kendisini hayal kırıklığına uğratması nedeniyle fazla beklemeye gerek olmadığı için yaptığını belirtmiştir. Rusya’nın buna uymaması halinde Rusya’ya ve Rus petrolü satın alan ülkelere de yaptırımlar uygulayacağını söylemiştir.

Rusya bu açıklamaya kayıtsız kalmıyor

Bu açıklama üzerine Rusya’dan da yanıt gecikmemiştir. Halen Rusya Federasyonu Güvenlik Konseyi Başkan Yardımcısı olan Medredev de sosyal medya üzerinden yazılı olarak, Rusya'nın, İsrail veya İran olmadığına işaret ederek "Trump, Rusya ile ültimatom oyunu oynuyor, her yeni ültimatom bir tehdit ve kendi ülkesiyle savaşa doğru atılan bir adımdır." şeklinde cevap vermiştir.

Medvedev bununla da yetinmeyip, yine bir sosyal medya paylaşımında Trump’ı hedef alarak, ‘kıyamet sonrası’ temalı bir dizi olan The Walking Dead’i (Yürüyen ölü) hatırlatmış, Sovyetler Birliği’nin 'son çare' olarak elinin altında bulundurduğu nükleer silah sistemine atıfta bulunmuştur.

Trump’ın karşılığı sert ve tehlikeli boyutta

Medredev’in bu ifadeleri karşısında Trump, açıklamaları kışkırtıcı bulduğunu, uluslararası ilişkilerde sözlerin çok önemli olduğunu ve beklenmedik sonuçlara yol açabileceğini, bu ifadelerin de onlardan biri olmamasını temenni ettiğini söylemiştir. Açıklamaların daha da ileri gitmesi ihtimaline karşı, uygun bölgelere iki Nükleer Denizaltı konuşlandırılmasını emrettiğini sözlerine ilave etmiş ve "Söz konusu nükleerse biz hazırız" demiştir.

Trump’ın bir gözdağı niteliğinde olan bu davranışı, ABD-Rusya ilişkilerinde oldukça nadir görülen bir durum olup, Pentagon sözcüsünün bu konuda açıklama yapmaktan imtina edip, yanıtın Beyaz Saray’dan alınması gerektiğini işaret etmesi, söyleminin askeri bir planlamadan çok politik bir mesaj olabileceği yönünde değerlendirilmiştir.

Trump’ın bu açıklamayı yaparak hem iç kamuoyuna güçlü bir lider imajı vermeyi hem de Moskova’ya karşı psikolojik baskı kurmayı hedeflemiş olabileceği, özellikle nükleer alanda bu tür belirsizlik stratejilerinin, caydırıcılığın önemli bir parçası olarak kullanıldığı, bu durumda hedef ülke tehdidin gerçek olup olmadığını tam olarak kıymetlendiremediği için savunma reflekslerini mecburen artırmak zorunda kalacağı, bunun da gereksiz efora ve masrafa sebep olacağı düşünülmektedir.r.

Trump’ın hamlesi nasıl bir karşılık buldu?

Medvedev ile ABD Başkanı Donald Trump arasında sosyal medya üzerinden yaşanan nükleer gerilimin, Rus haber kuruluşlarınca fazla ciddiye alınmadığı görülmüş, Medredev de bunu yapmacık olarak nitelendirmiş, Rusya’nın bunu umursamadığını belirtmiştir. Bir Rus gazetesinde bazı yorumcuların, Trump’ın “çocuksu bir öfke nöbeti” geçirdiği, Trump’ın bu tür açıklamalarla mutlu olduğu, hatta denizaltılar için herhangi bir emir dahi vermemiş olabileceğine ilişkin yorumlarda bulunduğu görülmüştür. Bu durumun Trump’ın hoşuna gitmediği, Medredev’in açıklamalarını kişisel olarak algıladığı ve buna göre tepki verdiği düşünülmüştür.

Trump’ın bu tepkisel açıklaması, onun iş hayatı ve siyasette iş yapma biçiminin bir parçası olarak görülebilir. Gerek görüşmelerden hemen önce gerekse görüşmeler esnasında rakiplerini şaşırtabilecek beklenmedik kararlar alarak söylemlerde bulunması onun bir tarzı/metodu olarak anlaşılmakta, hatta öngörüsüzlük olarak da nitelendirmektedir. Nükleer denizaltı çıkışı da bu kategoride değerlendirilebilir.

Trump’ın, nükleer denizaltı açıklamasına dünya kamuoyu ve Rusya’nın verdiği tepkiler, bunun bir kısım endişe yaratmakla birlikte fazla da inandırıcı gelmediğini göstermiştir. Bu nedenle tamamlayıcı bir açıklama yapmaya ihtiyaç duymuş olacak ki, bu sefer de iki nükleer denizaltının "gereken yere" konuşlandırıldığını açıklamıştır.

Ancak bu iki nükleer deniz altının, nükleer enerjili mi, yoksa nükleer silah donanımlı mı olduğu ve nereye konuşlandığı, hatta konuşlanıp konuşlanmadığı hakkında henüz bir bilgi bulunmamaktadır. Bu durum, bir “istihbarata karşı koyma” veya “stratejik aldatma” veya “stratejinin” kendisi olarak kabul edilebilir.

***

-ABD’nin, dolayısıyla NATO’nun stratejisi, Rusya ve Çin’i çevrelemek, bu kapsamda Rusya’yı batıdan ve Karadeniz’den sıkıştırarak etkisizleştirmek, bu iki ülke arasında dayanışma ve ittifak oluşmasını da önlemektir. Bu nedenle NATO’nun doğuya doğru genişlemesini teşvik etmektir.

-Rusya da bu oyuna gelmek istememektedir. En son Ukrayna’nın da NATO’ya katılma tehlikesi karşısında kendisini bir sıkışmışlık sendromu içinde görmesi, onu Ukrayna’ya saldırarak kendini korumaya sevk etmiştir. Ancak Ukrayna’nın, başta ABD olmak üzere batı tarafından olağanüstü desteklenmesi ve kendisine uygulanan yaptırımlar, Rusya’nın işini zorlaştırmış ve savaşın da uzamasına sebep olmuş, hatta tamamen Ukrayna’ya yoğunlaştığı bir safhada İsveç ve Norveç’in NATO’ya katılmasına sessiz kalmak mecburiyetinde bırakmıştır.

-ABD(Trump) Ukrayna savaşını sonlandırmak niyetindedir. Nadir mineraller anlaşmasıyla alabileceğini de almıştır. Ancak savaşın sona ermesi halinde kendi savaş sanayiinde yavaşlama olabileceğini, Rusya’nın da yeniden güç kazanma sürecine girebileceğini hesaba kattığı da söylenebilir. Bu arada ABD-Ermenistan arasındaki yakınlaşma, Azerbaycan-Ermenistan arasındaki barışı sağlama ve Zengezur koridorunda avantaj elde etme girişimleri ve Ermenistan’la ortak tatbikat yapacak olması Rusya’yı tedirgin etmiştir.

-Rusya ise savaşta elde ettiği bölgeleri ve avantajlı durumunu kaybetmek istememektedir. Bu nedenle Kırım başta kontrol altında tuttuğu yerleri topraklarına katma kaydıyla masaya oturabileceği anlaşılmaktadır.

-Ukrayna ise bu kadarına karşı koymakta, ancak onurlu bir sonla masaya oturmak istemektedir. Ancak bu durum, nihai sonuca ulaşmakta zorluk olmasına rağmen, diğer hususlarda mutabakat sağlayabilmek için Rusya-Ukrayna müzakerelerinin yapılmasına engel teşkil etmemektedir.

-ABD ve Rusya’nın nükleer savaşa girmesinin oldukça uzak bir ihtimal olduğu, bu savaşta ikisinin de önce kullanan olmamaya özen gösterdiği, ABD’nin buna başka çare kalmaması halinde, Rusya’nın ise içinden çıkılamayacak bir duruma düşüp, tükenmişlik sendromuna girmesi halinde baş vurabileceği değerlendirilmektedir. Ancak her ikisinin de bu gücü, stratejik bir tehdit olarak kullanıp, son çare olsa da baş vurabilme imajını yaratarak karşı tarafı zorlamakta kullanmaya çalıştığı görülmektedir.

- Türkiye’nin de iki taraf eşit mesafede, barışı sağlama ve müzakerelerde kolaylaştırıcı rol alma durumunu muhafaza etmesi ve NATO üyeliğinin de bu politikaya engel teşkil etmemesine de dikkat etmesi uygun olacaktır.


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —